Yaz mevsiminin yakıcı yüzü sadece güneşin altında değil, dağlarımızda, ovalarımızda ve en çok da ormanlarımızda kendini gösteriyor. Mersin’den Antalya’ya, Muğla’dan Hatay’a kadar Türkiye’nin dört bir yanında her yaz alevlerin yükseldiği görüntülere artık yabancı değiliz. Her yeni yangın haberiyle birlikte ciğerimiz yanıyor, ama ardından gelen suskunluk neredeyse yangının kendisinden daha tehlikeli.
Orman yangınları, sadece ağaçların değil, bir bütün olarak ekosistemin yok oluşudur. İçinde milyonlarca canlının yaşadığı, havamızı temizleyen, toprağı yerinde tutan, su döngüsünü dengeleyen bu yeşil alanlar, ihmaller ve değişen iklim koşulları nedeniyle günbegün azalıyor. Fakat biz ne kadar farkındayız?
Yangının Sebepleri: Doğal mı, İhmal mi?
Orman yangınlarının büyük bir bölümü insan kaynaklı. Kontrolsüz tarla temizliği, piknik ateşi, sigara izmariti gibi sıradan bir ihmalle başlayan yangınlar, rüzgârın da etkisiyle bir anda kontrol edilemez hale geliyor. Elbette küresel iklim değişikliğinin de etkisi büyük: Artan sıcaklık, düşük nem oranı ve kuraklık, ormanları kolay tutuşur hale getiriyor.
Ancak burada bir adım geriye çekilip şu soruyu sormalıyız: Bu yangınlar neden önlenemiyor? Erken müdahale sistemleri, yangın kuleleri, teknolojik izleme altyapısı ne durumda? Yangın uçağı tartışmaları neden yıllardır tekrar edip duruyor? Her yaz yaşanan kayıplar, neden bir sonraki yıla ders olarak taşınamıyor?
Ormanlar Sadece Ağaç Değildir
Ormanlar, sadece ağaç topluluğu değil; bir yaşam alanıdır. Tilkiden kaplumbağaya, sincaptan kelebeklere kadar milyonlarca canlı türü bu alanlarda barınır. Bir orman yandığında, sadece ağaçlar değil, tüm canlıların evi kül olur. Üstelik yeniden ağaç dikmek, eski ormanı geri getirmez. Yüzlerce yıllık doğal dengeler bir anda bozulur, toprak yapısı değişir, erozyon başlar, yer altı suları kaybolur.
Yangınların ardından “ağaç dikeceğiz” açıklamaları elbette moral verici, ancak yeterli değil. Asıl olan, mevcut ormanı koruyabilmek. Çünkü doğa, insan eliyle yeniden yaratılabilecek bir varlık değildir; kaybedildiğinde geri dönüşü çok zor olur.
Ormanlar Ranta Kurban Edilmemeli
Ne yazık ki orman yangınlarının ardından gündeme gelen bir diğer kaygı da “imar” meselesi. Yanan orman alanlarının yapılaşmaya açılması, kamuoyunda ciddi bir güven sorununa neden oluyor. Bu noktada toplumun endişelerini giderecek şeffaf bir hukuk ve denetim mekanizması oluşturulmalı. Çünkü ormanın yanması, ardından otel yapılmasıyla bambaşka bir anlam kazanıyor.
Ne Yapmalı?
Orman yangınlarını önlemek için çok yönlü bir mücadele gerekiyor:
• Eğitim: Halkın bilinçlendirilmesi en öncelikli konudur. Okullarda çevre bilinci dersi, yerel kampanyalar ve medya yoluyla farkındalık artırılmalı.
• Teknoloji: Uydu takibi, insansız hava araçları ve yangına duyarlı sensörler gibi sistemlerle erken tespit sağlanmalı.
• Hukuk: Yanan orman alanlarının ivedilikle yeniden ağaçlandırılması yasal güvence altına alınmalı; imara açılması kesin şekilde yasaklanmalı.
• Denetim ve Şeffaflık: Yangın sonrası süreçler kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşılmalı.
• Gönüllülük: Yangınla mücadele gönüllüleri desteklenmeli, yerel halk bu sürecin bir parçası haline getirilmeli.
Sessiz Kalmak da Bir Seçimdir
Orman yangınlarının ardından sadece “çok üzgünüz” demekle yetinmek, doğaya sırtımızı dönmektir. Hepimiz bu doğanın bir parçasıyız ve her yanan ormanla biraz daha savunmasız hale geliyoruz. Bugün sessiz kaldığımız her yangın, yarının felaketi olabilir. Ağaçların dili yok belki, ama dumanlarıyla, küllerinden yükselen sessizlikle bize çok şey anlatıyorlar.
Unutmayalım: Ormanı korumak, geleceği korumaktır.