Bir ay daha geride kaldı. Takvim yaprakları usulca düşerken, zamanın hızına yetişemeyen bizler, yine aynı şaşkınlıkla soruyoruz kendi kendimize: “Nasıl geçti bu ay?” Günler birbirini kovalamış, haftalar göz açıp kapayıncaya dek geçmiş ve bir bakmışız, ayın sonuna gelmişiz bile.
Zamanın bu denli hızlı akmasının nedeni sadece saatlerin tik takları değil. Gündelik koşuşturmalar, geçim telaşı, işler, sorumluluklar arasında kaybolurken, yaşadığımız anları fark edememek, zamanı da elimizden kayıp giden bir kum gibi hissettiriyor. Bir bakıyorsunuz, pazartesi olmuş; sonra cuma, ardından yeni bir ay...
Her ayın bitişi aslında bize bir fırsat da sunar: durup düşünmek. Ne yaptık bu ay? Ne başardık, neyi unuttuk, kimi ihmal ettik? Hangi haberi yazarken yüreğimiz titredi, hangi satır gözümüzden kaçtı? Belki de zamanın hızından çok, bizlerin onu fark edememesi asıl meseledir.
Eskiler, "vakit nakittir" derdi. Ama bugün zaman, sadece para değil; aynı zamanda değer, huzur, sağlık ve anlamdır. Bu yüzden zamanın akışına sadece seyirci kalmak değil, onu yaşamak, hissederek ilerlemek gerek.
Bir ay daha bitti, evet. Ama belki de önümüzdeki ayı biraz daha bilinçli, biraz daha yavaş ve farkında yaşayabiliriz. Çünkü takvimden düşen her yaprak, aslında hayatımızdan eksilen bir gün demektir. Ve her bitiş, aynı zamanda yeni bir başlangıcın habercisidir.
Yeni günler, yeni umutlar getirsin...