Bir halkın sustuğu yerden bir adam konuşmaya başladı.
Ve o konuşmanın gölgesine değil, ışığına sığdı milyonlar.
İstanbul…
Tarihi boyunca nice lider, nice ses, nice iz gördü.
Ama bazı yürüyüşler var ki, onlar sadece kaldırıma basmaz.
Kentin kalbine, hafızasına, sokağın nabzına dokunur.
Ekrem İmamoğlu’nun yürüyüşü işte böyle bir yürüyüştü.
Bir belediye seçimi kazanmakla başlamadı bu hikâye.
Bir hak arayışıydı, halkla göz hizasında kurulan bir bağın ete kemiğe bürünmesiydi.
O gözlerde ne kibir vardı, ne korku.
Sadece inanç…
Yitirilmiş olana, hak edilmiş olana ve yeniden kazanılabileceklere dair bir inanç.
Karadeniz’in asi sularından gelip İstanbul’un sabırsız akışına karışan bir adam, dalgaya karşı kulaç atmaya niyetlendi.
Ve başardı.
Ama sadece İstanbul’u değil, yıllardır bu ülkede görmezden gelinen, sesini duyuramayan milyonları temsil ederek yaptı bunu.
Onu anlatmak, sadece bir siyasetçiyi anlatmak değildir.
Onu anlatmak, bir halkın suskunlukla geçen yıllarının nasıl bir şehre, bir meydanda yeniden konuşmaya başladığını anlatmaktır.
Onu anlatmak, Silivri duvarlarının soğukluğuna rağmen bir fikrin, bir hayalin, bir iradenin nasıl diri kalabildiğini göstermektir.
Çünkü bazen bir adam, yalnızca kendisini taşımaz.
Arkasında bir halkın umudunu, bir annenin gözyaşını, bir çocuğun yarın hayalini, bir işçinin terini de taşır.
Silivri'ye uzanan adaletsizliğin eline rağmen dimdik kalabildi bu yüzden.
Çünkü o ceza, sadece bir kişiye değil, umuda verilmişti.
Ama bu halk, umudun cezalandırılamayacağını en iyi bilen halklardan biri.
Bugün o yürüyüş, hâlâ devam ediyor.
Bir seçimle değil, bir toplumsal hafızayla, bir gönül bağıyla yürütülüyor.
Kimi zaman bir vapurda, kimi zaman sabaha karşı boş bir otobüste, kimi zaman köhne bir kahvede yeniden dile geliyor o adım sesi.
Ve şimdi, bu yaz sıcağında, bu ülkenin yeniden karanlıkla sınandığı günlerde, bir kez daha hatırlıyoruz:
Bazı insanlar geldiğinde mevsim değişir.
Güneş doğar birden.
Gölgeden çıkan sadece insanlar değil, bir halkın vicdanıdır.
O yüzden, Ekrem İmamoğlu bir isimden fazlasıdır artık.
Bir temsil, bir cesaret, bir hatırlatma…
“Yalnız değilsiniz” diyen bir sesin taşıyıcısı.
Bugün hâlâ sokaklarda onun adını duyanların yüzü aydınlanıyorsa, bu, bir siyasi başarıdan çok daha fazlasıdır.
Bu, bir kalpten bir başka kalbe geçen elektriğin, bir fikrin, bir umudun hayata karışmasının hikâyesidir.
Ve bazı hikâyeler, bir gün değil, bir ömür anlatılır.
Ve biz biliyoruz...
Bir ses yeter bazen karanlığı yarmaya.
Bir adım yeter dağılmış bir halkı toplamaya.
Gölgesiz yürüyenler bilir, güneş her zaman gökte değildir.
Bazen bir adamın yüreğinde taşınır.