Hakikat üzerine asırlardır süren tartışmalar, filozofların, mutasavvıfların, bilim insanlarının ve sanatçıların zihinlerini meşgul etmiştir. Herkes hakikati arar; kimisi bilgiyle, kimisi imanla, kimisi deneyimle, kimisi de sanatla. Ancak çoğu zaman göz ardı edilen temel bir gerçek vardır: Hakikat arayışı, dışarıda uzak bir yerde değil, insanda başlar. İnsanı anlamayanın, dünyayı, hayatı ve hatta kendisini anlaması mümkün değildir.
Bir insanı anlamak, yalnızca onun söylediklerini işitmek veya davranışlarını gözlemlemek değildir. Daha derin bir çaba ister. Onun iç dünyasına nüfuz edebilmek, sevinçlerini, acılarını, korkularını, umutlarını görebilmek gerekir. İnsan, sadece dış kabuğundan ibaret değildir; ruhuyla, hayalleriyle, çelişkileriyle bütündür. İşte bu bütünlüğü fark edebilmek, hakikatin kapılarını aralamanın ilk adımıdır.
Bugün dünyaya baktığımızda, savaşların, anlaşmazlıkların, kırgınlıkların büyük kısmı aslında bir “anlamama” probleminden kaynaklanıyor. İnsan birbirini anlamadığında önyargılar güçleniyor, iletişim köprüleri yıkılıyor ve kalpler arasına görünmez duvarlar örülüyor. Oysa karşımızdaki insana hak ettiği dikkati gösterebilsek, onu olduğu gibi kabul edebilsek, farklılıkların çatışma değil, zenginlik sebebi olduğunu görebiliriz.
Hakikate giden yolun insandan başlamasının sebebi tam da budur: İnsan, evrenin küçük bir özeti gibidir. Onu anlamak, kainatı anlamak gibidir. Mevlânâ’nın “Sen kendini küçük bir şey sanırsın, ama koca âlem sende dürülmüştür” sözü bu gerçeğe işaret eder. İnsan, varlıkla arasındaki bağları keşfettikçe hakikate biraz daha yaklaşır.
Elbette insanı anlamak kolay değildir. Bunun için sabır gerekir, empati gerekir, gönüllü bir alçalış gerekir. Dinlemek, susmayı öğrenmek, yargılamaktan vazgeçmek gerekir. Belki de çağımızın en büyük problemi, insanların birbirini dinlemeye vakit ayırmaması, sürekli kendini ifade etme telaşıyla başkalarının sesini kısmaya çalışmasıdır. Hakikat ise kalabalık gürültüsünden çok, sessizlikte açığa çıkar.
Kendimizi de anlamadan hakikate ulaşamayız. Çoğu zaman insan, dış dünyada bir şeyler ararken kendi iç dünyasındaki karanlıklarla yüzleşmekten kaçıyor. Oysa içimizdeki korkuları, kırgınlıkları, arzuları tanımadan hakikatin tam anlamıyla idrak edilmesi mümkün değildir. Kendini bilmek, insanın en büyük yolculuğudur. “Kendini bilen, Rabbini bilir” sözü bu yüzden yüzyıllardır söylenegelmiştir.
Hakikate giden yol, aslında uzun ve sabırlı bir yolculuktur. Yolun en önemli durağı, insanı anlamaktır: hem karşımızdakini hem de kendimizi. Çünkü insanı anlamadan hiçbir hakikati kavrayamayız. Ve belki de en derin hakikat, insanın insana ayna olmasıdır.