Kamçatka depremi ve entropi yasası

Abone Ol

Günümüzde, her gün çeşitli karabasanlarla ve kaoslarla karşı karşıya kalarak ve bin bir zorlukla mücadele ederek var olmaya çalışan ortama ve sade insanın dramını anlatmak için atalarımız “Gün biter, dert bitmez” diye ne de güzel söylemişler. Gerçekten de Türkiye’nin son zamanlarda baş döndürücü bir hızla değişen gündemindeki gelişmelere bakacak olursanız, bu sözün ne kadar haklı ve yerinde olduğunu görürsünüz. Asgari ücretliye Temmuz ayında yapılması beklenen zammın yapılmaması, emekli sandığına, SSK’ya veya Bağ-Kur’a bağlı her düzeydeki emekliye enflasyonun gerisinde, çok düşük zam verilerek bu kesimlerin sefalet ücretiyle yaşamaya mahkûm edilmesi, Türkiye’de sayıları 16 milyon 600 bini bulan emekli için bitmeyen bir dert haline gelmiştir. CHP’li belediyelere yapılan şafak operasyonları, haklı haksız, yerli yersiz tutuklanan belediye başkanları, ne yaparsanız yapınız kamu vicdanında yer bulmamaktadır. Birdenbire, alt yapısız ve hazırlıksız olarak başlatılan ve kamuoyuna “Terörsüz Türkiye” başlığıyla sunulan “yeni süreç” ve bu sürecin bir aşaması olarak kurulmaya çalışılan “Meclis Komisyonu” da kamuoyunda oluşan pek çok soru işaretiyle karşılanmakta ve çok çeşitli toplumsal ve siyasal tartışmanın konusu olmaktadır. LGS’deki tam puan krizi çözülmemiş ve bu önemli sorun sürüncemede bırakılmıştır. Gazze’de açlıktan ölen çocukların dramı ve bir kap yemek alabilmek için birbirini ezen insanların oluşturduğu izdiham görüntüleri de vicdanları yaralamakta ve yürekleri dağlamaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Temmuz ayı başında başlayan, ay boyunca devam eden ve çok büyük oranda kontrol altına alınmış olmasına rağmen henüz tamamen söndürülememiş olan mega orman yangınları ve bu yangınlarda adeta kül olan çok büyük orandaki orman varlığı da tüm duyarlı yurttaşlarımız için başlı başına büyük bir üzüntü ve dert kaynağı olmuştur. Daha, tüm bu dertleri ve üzüntüleri yeterince sindirememiş ve bir türlü etkilerinden kurtulamamışken, 30/Temmuz sabahı haber ajanslarına son dakika notuyla geçilen bir haberle birlikte tüm dünyaya paralel olarak Türkiye’nin de gündemi allak bullak olmuş ve değişmiştir. Bu flaş habere göre Rusya’nın Güney Doğusunda yer alan Kamçatka bölgesinde 8,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş ve Pasifik Okyanusu kıyılarında yer alan ülkelerin tüm sahil kentlerinde tsunami tehlikesi baş göstermiştir. Tabii böyle bir haber, zaten kendisi de bir depremler ülkesi olan ve yakın geçmişte yaşamış olduğu depremlerin yaralarını henüz yeterince saramamış bulunan ve düpedüz bir deprem sendromuyla yaşayan ülkemiz için de çok etkili ve sarsıcı olmuştur. Gündemdeki tüm sorunlar hemencecik tedavülden kalkmış ve deprem konusu gündemin öncelikli birinci gündem maddesi haline gelmiştir. Televizyonlar normal yayın akışlarını kesmişler ve saatler süren deprem programları yapmaya başlamışlardır. Televizyonda konuşan bazı deprem uzmanlarına göre Kamçatka Depremi, son 100 Yılda meydana gelmiş olan 10 büyük depremden birisi olarak tarihe geçmiştir. Elbette ki bu büyüklükteki bir depremin tüm dünyayı etkileyen çok çeşitli etkileri ve sonuçları olacaktır. Yine televizyonlarda yapılan tartışmalar sırasında, bu deprem Türkiye’deki fay hatlarını etkileyip harekete geçirir mi? Sorusuna da cevap aranmaya çalışılmıştır. Kimilerine göre böyle bir etki söz konu değildir. Kimileri ise, hemen yarın değil ama belirli bir süre sonra Türkiye’deki fay hatlarının da bu depremden etkilenerek harekete geçebileceği olasılığı bulunduğunu ifade etmişlerdir. Günümüz dünyasında tüm bilimler alanında geçerliliği olan ve en çok kullanılan bilimsel bir yöntem olan “Çağdaş sistem yaklaşımı’na” göre, her şey gibi bütüncül bir yapı olarak dünyanın kendisi de tek ve bütün bir eko-sistem oluşturmaktadır. Ve bu sistemde yer alan tüm alt sistemler karşılıklı olarak birbirlerinden etkilenmektedir. Bu yaklaşıma göre, belirli bir süre sonra Türkiye’deki fay hatlarının da kaçınılmaz olarak Kamçatka depreminden etkilenmeleri ve harekete geçmeleri olasılığı çok yüksektir. Çağdaş sistem yaklaşımı’na göre, karşımıza çıkan her şey açık ya da kapalı bir sistemdir. Sistem ise, küçük küçük unsurların anlamlı bir dizi oluşturarak bir fonksiyon yerine getirmek üzere oluşturdukları mekanizmalardır. Latince kökenli bir sözcük olup oradan İngilizceye geçmiş olan ve genellikle herhangi bir sistemin bozulması veya düzensizleşmesi anlamında kullanılan entropi (belirsizlik) sözcüğü de doğrudan doğruya sistem yaklaşımıyla ilgilidir. Buna göre ister açık ister kapalı olsun her sistem kendi sonunu getirecek sakıncaları kendi içerisinde taşır. Ve bu dünya, sanki tüm sistemleri ve özellikle de sistem yaklaşımına göre kendisi de bir sistem olan insanı yok edecek şekilde kurgulanmıştır. Bu kurgu içerisinde insanın, bir canlı olarak varlığını sürdürebilmesi için özel bir çaba göstermesi ve büyük bir mücadele vermesi gerekir. Eğer bu mücadeleyi veremezse o insanın sonu gelir. Dikkat ederseniz, dünya kurulduğundan beri dünyadaki doğal afetler, depremler, seller, yanardağ patlamaları, mega yangınlar, salgın hastalıklar, savaşlar, kıtlıklar ve açlık tehlikesi gibi insan varlığını tehdit eden olgular hep var olagelmiştir. İnsanoğlunun bu dünyadaki mücadelesi ve yücelişi de bir anlamda doğaya karşı vermiş olduğu bu varoluş mücadelesinde elde etmiş olduğu başarılardır. Ve insanoğlu, insan varlığını tehdit eden bu afetleri, kontrol altına ala ala, bu korkunç düşmanları yene yene dünyanın tek hâkimi ve egemeni olarak bugünlere kadar gelebilmiştir. Bu mücadelenin bilimsel açıklamalarından birisi olan ”Entropi Yasası” belki de insanoğlunun yeryüzünde keşfettiği en büyük ve en önemli bilimsel yasalardan biridir. Bu bilimsel yasanın en güzel tanımlarından bir tanesi de "Evrende her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe (Entropiye) doğru çekme eğilimindedir" şeklinde yapılmış olan tanımdır. Entropi Yasası, eğer özel ve bilinçli bir çaba gösterilmezse, varlıkların zaman içerisinde sürekli olarak bir belirsizliğe ve düzensizliğe doğru gittiğini ifade eden yasadır. Entropi Yasası aynı zamanda, maddenin ve canlılığın zaman içerisinde tahrip olması sürecini açıklar. Entropi Yasası hem açık ve hem de kapalı sistemler olmak üzere tüm sistemler, organizasyonlar, organizmalar ve örgütler için de geçerlidir. Açık sistemler, yani çevresini etkileyen ve aynı şekilde çevresinden etkilenen, insanlar ve dünya gibi sistemler, dışardan aldıkları enerjiyi kullanıp ondan yararlanarak entropilerini, yani düzensizliğe ve belirsizliğe doğru gidişlerini yavaşlatırlar. Örneğin, herhangi bir yiyecek yediğimizde vücudumuza dışarıdan enerji almış oluruz. Ve bu enerji, vücudumuzun içinde güce ve dinamizme dönüşerek bizim düzensizliğe ve belirsizliğe doğru gidişimizi yavaşlatır. Entropi Yasası kısaca, canlılığın ve cansızlığın yok oluşa doğru nasıl gittiğini açıklamaktadır. Bizim gibi birer açık sistem oluşturan tüm canlı varlıklar, günün birinde entropi'ye yenik düşüp fonksiyon yerine getiremez hale geldiklerinde yaşama işlevlerini yitirirler. Ve kaçınılmaz olarak ölüm olayı dediğimiz dramatik sonla karşı karşıya kalırlar. Zaman geçtikçe hepimiz entropiye uğrarız. Ya da entropiye uğradıkça, bozuldukça, dönüştükçe ve değiştikçe bu oluşumları zamanın geçişi algısıyla yorumlamaya çalışırız. Canlılık sözcüğüyle ifade ettiğimiz var oluş özelliğimiz, sürekli ve düzenli olarak entropiyle savaş içerisinde olma zorunluluğumuzdur. Evet, son 100 Yılın en büyük depremlerinden birisi olan Kamçatka Depremi gerçekleşti. Bu felaket, dünyadaki ne ilk ne de son doğal afet olacaktır. Kaçınılmaz olarak tüm dünya ülkeleri bu büyük felaketten şu veya bu şekilde etkilenecektir. Elbette ki bunun olumsuz etkilerini ve zararlarını ortadan kaldırmak için bilinçli ve sistemli bir çaba göstermeliyiz. Hatta bu depremden gerekli dersleri çıkartarak ülkemizde meydana gelme olasılığı bulunan başta Marmara Depremi olmak üzere tüm depremlere karşı entropi bilinciyle hazırlanmalıyız. Son olarak şunun da altını çizerek önemle belirtmeliyiz ki, Entropi Yasasıyla açıkladığımız özellikler, yalnızca insanlar ve diğer canlılar için değil, aynı zamanda kendisi de bir sistem ve örgüt olan devlet, belediyeler, tüm siyasi partiler, tüm işletmeler ve sistem kavramıyla tanımlanan tüm örgüt, organizma ve organizasyonlar için de aynen geçerlidir.