Yaşam, biz farkında olmadan iç dünyamızda izler bırakır. Çocukluğumuzda duyduğumuz bir çığlık, yaşadığımız bir kayıp, bilinç dışına ittiğimiz bir travma… beynimiz bizi korumak ister; bazen unutturarak, bazen abartarak. Fobiler, işte tam da bu noktada karşımıza çıkar. Kimi zaman uçurum kenarında hissettiğimiz o baş dönmesi, kimi zaman küçücük bir örümceği gördüğümüzde içimize düşen büyük panik. Peki ama sebep? Neden bazı şeylerden "anlamsızca" korkarız?
Fobi, temel olarak bir nesneye, duruma veya canlıya karşı duyulan yoğun, mantık dışı ve sürekli korkudur. Öyle ki bu korku insanın hayat kalitesini düşürebilir, sosyal ilişkilerini sınırlayabilir, hatta bazen insanın işlevselliğini tamamen bozabilir. Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir: Her korku fobi değildir. Fobiler, kişinin kendisinin de “mantıksız” bulduğu fakat yine de kontrol edemediği korkulardır.
Fobilerin Çeşitliliği ve Anlamı
Psikoloji literatüründe birçok farklı fobi tanımlanmıştır. En bilinenleri arasında agorafobi (açık alan korkusu), sosyal fobi (toplum önünde konuşma veya değerlendirilme korkusu), akrofobi (yükseklik korkusu), klostrofobi (kapalı alan korkusu) ve araknofobi (örümcek korkusu) sayılabilir. Daha az bilinen, ama insanın hayatını bir o kadar etkileyebilen fobiler de vardır: Trypofobi (delikli yüzeylerden korkma), emetofobi (kusmaktan ya da başkasının kusmasından korkma), haptofobi (dokunulmaktan korkma) gibi…
Her fobi, bilinç dışından gelen bir mesaj gibidir. Bir travmanın yansıması olabilir, bastırılmış bir duygunun dışavurumu ya da kaygının somut bir nesneye yöneltilmiş hâlidir. Mesela, kontrol kaybı hisseden bir insan uçma korkusu geliştirebilir. Çünkü uçak, kontrolün tamamen başkasına ait olduğu bir alandır. Bu durum, içsel bir çatışmanın fiziksel dünyaya yansımasıdır aslında.
Fobilerin Kökenine Dair Birkaç Söz
Fobiler çoğunlukla çocuklukta başlar. Çocuk, bir olayı yaşarken ya da gözlemlerken bu olayla ilgili yoğun korku duygusunu belleğine kaydeder. Örneğin bir köpeğin saldırısına uğrayan çocuk, ileride köpek fobisi geliştirebilir. Ama her zaman böyle somut bir olay olmayabilir. Bazen anne-babanın tutumları, aşırı korumacı bir yaklaşım ya da kaygılı bir ebeveyn modeli, çocuğun dünyayı tehlikeli bir yer olarak algılamasına neden olabilir. Bu da farklı fobilerin temelini atabilir.
Ayrıca zihnimizin evrimsel yapısı da fobilerle ilgilidir. Örneğin yılan veya böcek fobisi, milyonlarca yıl önce atalarımızın hayatta kalma içgüdüsüyle bağlantılıdır. Bu tür korkular, atalarımız için gerçek birer tehdit unsuruydu ve bu tehlikelere karşı gelişen duyarlılık günümüze kadar taşındı.
Fobilerle Başa Çıkmak Mümkün mü?
Evet, kesinlikle mümkün. Fobiler kader değildir. Terapi süreciyle, bilinç dışı korkuların kaynağına inilebilir, duygular düzenlenebilir ve korkular yönetilebilir hâle getirilebilir. En sık kullanılan yöntemlerden biri Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT)’dir. Bu terapi yönteminde insan, korkusuyla yüzleşirken aynı zamanda bu korkunun arkasındaki düşünce kalıplarını sorgular ve değiştirir. Sistematik duyarsızlaştırma, maruz bırakma terapisi ve EMDR gibi yöntemler de oldukça etkili sonuçlar verir.
Bazı durumlarda ilaç tedavisi de terapiye destek olarak kullanılabilir. Fakat tek başına ilaç, fobinin sebebini ortadan kaldırmaz; yalnızca semptomları hafifletir. Kalıcı çözüm, kişinin kendini tanıması, iç dünyasına cesaretle bakabilmesi ve korkularının ardındaki gerçek duygularla yüzleşebilmesinden geçer.
Fobiler Bize Ne Söylemek İster?
Fobilerimizi yalnızca "rahatsız edici korkular" olarak görmek eksik olur. Onlar aslında iç dünyamızın bize gönderdiği mesajlardır. Belki bir fobi, yıllardır bastırdığımız bir acının dışa vurumu, belki de kendimizi koruma biçimimizdir. Fobilerle savaşmak yerine onları anlamaya çalışmak, kendimizle daha sağlıklı bir ilişki kurmamızı sağlar. Unutmayalım ki, her korkunun ardında keşfedilmemiş bir hikâye yatar. Ve her hikâye, şifaya giden yolun başlangıcıdır.