Savaş kavramı ve bilişim destekli istihbarat savaşı (I)

Abone Ol

Ünlü Fransız yazar Victor Hugo ne de güzel söylemiş; “Savaşı zenginler çıkartır, yoksullar ölür.” Bu sözün ne kadar doğru olduğunu; sınırlarımızda devam eden bölgesel savaşlar nedeniyle tanık olduğumuz acıklı gerçekler karşısında her gün bir kez daha yeniden öğreniyoruz. Hemen kuzey sınırlarımızda devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, neredeyse 3. Yılını doldurmak üzere. Bu savaş nedeniyle sayısı milyonlara ulaşan insan yaşamını yitirdi. Yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu. Daha bu savaşın dumanları tüterken, hemen güney sınırlarımıza yakın sayılabilecek bir bölgede İsrail-Filistin savaşı başladı. Hemen hemen iki yıldır devam eden ve adeta bir soykırıma dönüşen savaşta ölen masum insanların sayısı 56 Binlere ulaştı. Filistin’in bazı şehirleri yerle bir oldu. Okullar, hastaneler kullanılamaz hale geldi. Yüzbinlerce insan yerini yurdunu terk etmek ve başka ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Gazze’deki Filistin devleti adeta haritadan silindi. Fonksiyonlarını kaybetti. Gazze’yi halleden İsrail orduları bunun ardından Suriye’nin güneyine yöneldiler. Lübnan’ın güneyinde konuşlanmış olan Hizbullah’ı etkisiz hale getirdiler. Bu arada Suriye’dek BAAS rejimi son buldu. Suriye’nin yönetimi, ABD’nin güdümünde olan Ahmet El Şara yönetimine devredildi. Böylelikle Suriye, İsrail için bir tehdit ve tehlike olmaktan çıkartıldı. Ve ardından epeyi bir zamandan beri beklenen İsrail’in İran’a saldırması olayı gerçekleşti. İsrail, kullanmış olduğu, henüz ayrıntıları tam olarak bilinmeyen ancak, bilişim ve uydu destekli istihbarat teknikleri kullanarak İran’ın en etkili ve yetkili komutanları bir gecede yok etmeyi başardı. Aynı İsrail şimdi İran Cumhurbaşkanı Ali Hamaney’i saklandığı yerde dilediği anda öldürebileceğini ilan ediyor. Tabii bu İsrail İran uzun menzilli roketli düellosu harp sanat ve bilimi açısından başlı başına incelenmesi gereken ayrı bir konudur. Halihazırda karşılıklı roket atışlarıyla devam ediyor. Elbette ki bu olay tüm dünyayı sarstı ve olumsuz olarak etkiledi. İsrail İran çarpışmalarını yorumlayan kimi uzmanlara göre, zaten çalmakta olan savaş tamtamları, artık daha yüksek perdeden ve daha yüksek bir sesle çalmaya devam edecekmiş gibi görünüyor. Bazı uzmanlar bu olayla birlikte Orta-Doğu’daki savaşın yeni bir aşamaya girdiğini, İran’ın bu olaya misliyle karşılık vereceğini ve savaşın tüm bölgeye yayılma eğilimi gösterdiğini söylüyorlar. Daha karamsar bazı yorumculara göre ise, bu bölgesel savaşların bir 3. Dünya savaşına dönüşmesi olasılığı bulunuyor. Bu nedenle tüm dünya ülkeleri bir kez daha, savaş canavarının soğuk nefesini enselerinde hissediyorlar. Ve tüm dünya halkları, büyük bir korkuya kapılarak savaşın korkunçluğu ve acımasızlığıyla bir kez daha yüz yüze geliyorlar. Ateş çemberinin bu şekilde giderek büyümesi acaba ne anlama geliyor? Yoksa gerçekten de bir 3. Dünya savaşına doğru mu sürükleniyoruz? Tabii, savaş söz konusu olduğunda; dünyanın neresinde olursa olsun savaşın başlamasıyla birlikte, taraflar ve muhataplar arasında aynı zamanda bir ekonomik, psikolojik, elektronik, sibernetik savaş ve özellikle de propaganda ve istihbarat savaşları da bu çatışmalarla birlikte başlıyor. Günümüzün savaşları burada belirtmeye çalıştığım gibi çok yönlü savaşlardır. Esasen savaşın, başta uluslararası hukuk, harp hukuku, uluslararası politika, planlama ve yönetim olmak üzere çok çeşitli boyutları vardır. Günümüzde savaş hem bir bilim hem bir sanat ve hem de bir tekniktir. Konuyu daha iyi anlamamız açısından, öncelikle hem genel olarak ve hem de uluslararası hukuk açısından savaş kavramını tanımlamaya çalışacak olursak: Başlangıçta hemen belirtmemiz gerekir ki, esasen savaş, tanımlanması güç, soyut, karmaşık ve çok boyutlu bir kavramdır. Bu nedenle ilgili bilim dallarında, savaş konusunu inceleyen kişilerin mesleklerine ve bakış açılarına göre değişen çok fazla sayıda savaş tanımlaması yapılmıştır. Bunların belli başlı birkaç tanesini şu şekilde belirtmemiz mümkündür. Örneğin, TDK Sözlüğünde savaş, “Devletlerin diplomatik ilişkilerini keserek giriştikleri silahlı mücadele” şeklinde tanımlanmaktadır. Dünyanın en büyük ve kapsamlı ansiklopedilerinden birisi olarak kabul edilen Ana Britannica Ansiklopedisinde ise savaş: “yaygın kullanımı itibariyle politik gruplar arasında belirli bir sürede ve yoğunlukta devam eden çatışma” biçiminde tanımlanmaktadır. Bazı yasal metinlerde; örneğin, 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hâli Kanunun 3. ve 5. maddelerinde savaş: “Devletin bekasını temin etmek, milli menfaatleri sağlamak ve milli hedefleri elde etmek amacıyla, başta askerî güç olmak üzere Devletin maddi ve manevi tüm güç ve kaynaklarının hiçbir sınırlamaya tabi tutulmadan kullanılmasını gerektiren silahlı mücadeledir.” Şeklinde tanımlanmıştır. Bunlardan başka, bazı askerî düşünürlerin de savaşa ilişkin çeşitli tanımlama ve yaklaşımları mevcuttur. Örneğin, M.Ö. 400 ve 320 yılları arasında yaşamış olan ünlü Çinli filozof Sun Tzu, “Savaş Sanatı” adlı eserinde, savaşı: “Yaşam ya da ölümle son bulan bir sahadır ve hayatta kalmaya veya mahvolmaya giden bir yoldur” şeklinde tanımlamıştır. Ve savaşa ilişkin olarak da en mükemmel zaferin muharebe etmeden savaşı kazanmak olduğu tespitini yapmıştır. Mustafa Kemal Atatatürk’ün Hatay’ı vatan topraklarına katması bunun en güzel örneklerinden birisidir. Ünlü Prusyalı (Alman) Tuğgeneral Carl von Clausevitz ise, bugün artık klasikleşmiş olan “Savaş Üzerine” adlı eserinde savaşı; “siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır." Şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanım ve yaklaşımlara bakılarak Savaş kavramının belirleyici unsurlarını şu şekilde sıralamamız mümkündür: 1) Savaş kuvvet kullanma hâlidir. 2) Savaş düşmanca bir tutum ve eylem içerir. 3) Savaş hukuki bir durum yaratır. 4) Savaşın faili devlettir. Sonuçta, bu temel unsurlar göz önünde bulundurularak yapılacak olan genel bir tanımlamayla savaşı: “Devletler veya devlet grupları tarafından, millî güç unsurlarının tamamının veya bir kısmının kullanılması suretiyle icra edilen ve taraflarca savaş niteliği olarak kabul edilen, kuvvet kullanılmasını içeren, düşmanca niyet ve eylemlerdir.” Şeklinde tanımlamamız mümkündür. (Devam edecek)