İki göz bir kapı evim olsun…
Başımızı sokacağımız bir dam olsun…
Kira öder gibi alabileceğim bir evim olsun…
Kerpiçten olsun benim olsun…
Birçok insanın bir ev sahibi olma hayali vardır.
Çalışıp didinip, dişinden tırnağından arttırıp meydana getirdiği birikimle başını sokacağı bir hanesi olmasını ister.
Dar gelirli birisi için ise ev sahibi olmak hayal olmaktan öteye geçememektedir. Asgari ücretle çalışan bir vatandaş için hayalden de ötesi…
Aylık 8500 TL ücret alan bir çalışanın, maaşının 5 bin TL’lik bölümü ile aylık taksitler ödese bile yıllık 60 bin TL ile ev sahibi olması mümkün değildir.
Deprem sonrasında yeniden yapım maliyetinin, 80 metrekarelik bir konut için yaklaşık 1 milyon Türk Lirası olduğunu bir piyasada dar gelirli bir ailenin aylık ödemelerle ev sahibi olması pek mümkün görünmemektedir.
Diğer taraftan yüksek gelirli kişilerin sayısını bile hatırlamadığı kadar ev sahibi olmalarının ve bu evlerin aylık kiraları ile gelir elde etmelerinin konut piyasasını doğrudan etkilediği bilinmektedir. Diğer bir ifade ile son 2 yılda konut fiyatlarının 5 katından fazla arttığı bir ortamda konut sahibi olmak bir yatırım olarak değerlendirilmektedir.
Ülkemizin çalışan nüfusunun yaklaşık %60’ının asgari ücretli olduğu bilinmektedir. Bu durumda çalışan nüfusun büyük bir bölümünün ev sahibi olması mümkün değildir.
Çalışanların ev sahibi olabilmesi için maaşlarının artması gerekliliğinin yanı sıra konut sahibi olmanın yatırım aracı olmaktan çıkarılması da gerekmektedir. Barınma ihtiyacının da yeme, içme, solunum yapma gibi temel bir ihtiyaçlardan biri olduğunu düşündüğümüzde devletlerin vatandaşlarına bu imkanı sunabilmesi gerekmektedir.
Peki mümkün mü?
Gelişmiş ülkelerde uygulanan modeller incelendiğinde devletin vatandaşlarına barınma desteği sunduğu, ev sahibi olmak isteyenlere ödeyebileceği miktarlarla seçenekler sunduğu bilinmektedir. Bu nedenle de konut edinmenin bir yatırım olmaktan çıktığı görülmektedir.
Bu noktada hem depremzedeleri hem de dar gelirlileri konut sahibi yaparken hem de tarım arazilerini koruyacak bir fikir zihnimde canlanıyor.
Bir ailenin konaklama ihtiyacından fazlası olan konutlarının devlet tarafından satın alınarak depremzedelere(ücretsiz) ve de konut sahibi olamayan ailelere uzun vadede ödeme seçenekleri ile devredilmesi fikrinin uygulanabilirliğini üzerine uzunca düşünüyorum.
Örneğin: Bir ailenin 18 yaşından büyük her bireyi için 1 ev sahibi olma hakkı olduğunu düşünelim. Yani bir kişinin en fazla bir ev sahibi olabileceği bir sistem…
Bu sistemde ikinci, üçüncü belki de dördüncü ev konumunda olan birçok konut fazlalık durumuna düşecektir. Bu durumda olan konutların sahiplendirilmesi ile hem ihtiyacı olan ailelerin barınma sorunu çözülebilecek hem de tarım arazilerinin korunması sağlanabilecektir. Yani ilk etapta oturulmayan ya da ihtiyaç fazlası evler devlet tarafından satın alınacaktır. Ardından devlet tarafından satın alınan evler, ev sahibi olmak isteyenlere uygun ödeme seçenekleri ile devredilecektir. Bu yöntem ile konut sorununun çözülebileceğini ve doğanın daha az tahrip edileceğini düşünmekteyim.
İngiliz bilim insanı Bacon’un da belirttiği gibi: ‘Evler; içinde oturulsun diye yapılır karşıdan seyredilsin diye değil, bu sebeple rahatlık, gösterişten üstün tutulmalıdır.’