2015 yılı sonrasını, üniversite öğrencileri için çok üzücü buluyorum. Hemen hemen her alanda görülen kötüye gidiş, üniversitelerde de bu dönemden sonra hızlı bir şekilde artmaya başladı. Rektörler seçimle değil de atamayla görev almaya başladığında, üniversiteler özerkliklerini tamamen yitirdi. Bir çok öğretim görevlisi görevlerinden uzaklaştırıldı. Yeterli donanıma sahip olmayan insanlar profesör ünvanı almaya başladı. Ülkenin en önemli kurumlarının gericiliğe teslimi böyle hız kazandı.

Atamalarla gelen rektörler, üniversitelerin yapısını da yavaş yavaş değiştirmeye başladı. Üniversiteler, düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı; eylem, protesto ya da eleştiri yapılamaz yerler haline getirildi. Öğrenciler, öğretim görevlileri fişlendi ya da uzaklaştırıldı. Kendilerinden olmayan herkese, her fikre düşman olan zihniyet, üniversitelere de girdi. Öğrencilerin yaşam tarzlarına da müdahale edilmeye başlanıldı. Tüm üniversitelerde bahar şenlikleri yavaş yavaş kısıtlanmaya başlandı. Önce alkol bahane edildi ve yasaklandı. Sonrasında ise şenlikler tamamen kaldırıldı. Gençlerin eğlenmesinden bile rahatsız olan bir zihniyet üniversitelere yerleşti. Kendi baskıcı ve katı dünya görüşlerini tüm ülkede olduğu gibi üniversitelere de yaydılar. Nispeten daha özgür olan üniversiteler de böylelikle gerici zihniyete teslim oldu.

Her şehirde üniversite açılması ve önemli üniversitelere atanan liyakatsız rektörlerle yükseköğretim, lise seviyesi bir hale geriledi. Kurallar, baskılar ve yasaklarla üniversitelerin yapıları değiştirildi. Halbuki üniversiteler sadece ders işlenilen, belirli alanlarda bilgi sahibi olunmasını sağlayan kurumlar değildir. Üniversiteler gençlerin hayatları boyunca en özgür olabildikleri, en mutlu dönemlerini geçirdikleri yerlerdir. Bilim yuvası olması gereken bu kurumlar hem bu özelliklerini kaybetti hem de gençler için sıkıcı, ezbere dayalı, basit ve bilimden uzak yerler haline geldi. Ekonominin de çökmesiyle birlikte öğrenciler için üniversite iyice zorlaştı. Yasaklarla, baskılarla yönetilen kurumlar içinde; parası ders kitaplarına ve ev kirasına dahi zor yeten gençler, en guzel geçmesi gereken yıllarını çok zor şartlar altında yaşamaya başladı.

2020 yılında tüm ülkeye yayılan covid-19 ve geçtiğimiz ay yaşadığımız deprem felaketi sonrası, uzaktan eğitime geçilmesi ile birlikte; bir nesil adeta hiç üniversite binasına girmeden diploma aldı, alacak. Uzaktan eğitim, üniversitelere sadece laboratuvar, atölye gibi uygulama ağırlıklı konuların işlenmesinde sıkıntılar getirmedi. Bir neslin adeta en güzel çağlarını da çaldı. Çünkü üniversiteler sadece ders dinlenilen, mezun olup sonrasında mesleğe başlanılan yerler değildir. Üniversiteler, gençlerin hayatlarının en önemli ve güzel dönemlerini yaşadığı; ülkenin her yerinden belli bir seviye üzerinde eğitime sahip olan insanlarla tanışıp sosyalleştikleri, iletişim kurmayı, sorgulamayı, tartışmayı öğrendikleri yerlerdir. Bilgisayar ekranında, uzaktan eğitimle bu kazanımlar edinilemez. Gençler ekip çalışmasını uzaktan öğrenemezler, deneyimlemeleri gerekir. Üniversite arkadaşı olmadan mezun olan öğrenciler olacak bu dönemde. Gerçi ülkenin cumhurbaşkanının da üniversite arkadaşı olduğunu söyleyen biri çıkmadı henüz. Halbuki üniversitede geçen zaman ve kampüs hayatı; gençlerin olgunlaşması, sosyalleşmesi, iletişim kurmayı öğrenmesi açısından çok önemlidir. Dinlemeyi, eleştirmeyi sorgulamayı öğrenirler üniversitede.

Fakat bunca şeye rağmen, her olumsuz durumda ilk olarak üniversiteler feda ediliyor,edildi. Çünkü bilime, eğitime karşı bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz. Düşünen, sorgulayan gençlerin çoğalmasını istemiyorlar. Kendi yaşayamadıkları şeyleri başkaları yaşasın da istemiyorlar. Sanata, müziğe , eğlenceye, olan düşmanlıkları da bu yüzden. Bu baskı ve kısıtlamalar, ülkenin her noktasına yaymak istedikleri cehalete hizmet ediyor. Bağnaz, gerici kafa yapılarının ülkenin en özgürlükçü ve eleştiren kurumlarından, en ücra sokağındaki insanına kadar her yere yayılması için uğraşıyorlar. Küçük ve emin adımlarla yıllardır bu amaç için savaş verdiler, veriyorlar. Bizler ise, suyu yavaş yavaş ısıtılan kurbağa misali kaynama noktasına geldik ama hala tam olarak neler yitirdiğimizi farkedebilmiş değiliz.