Hindistan'da, Çanakya'nın Arthashastra eseri, MÖ 3. yüzyılda Hindistan'daki en eski siyaset bilimi çalışmalarından biri olarak yazılmıştır.[19] Arthashastra, kapsadığı diğer konulara ek olarak uluslararası ilişkileri, savaş stratejilerini ve malî politikaları tartışan bir politik düşünce incelemesidir. Antik Hindistan siyasetinin öncüllerine bakmak, Hinduizmin dört Vedasının üçüne, Mahabharata ve Pali Derlemesine yol açar. Vedaların eserleri arasında Rigveda, Samhita ve Bramanas yer almaktadır. Çanakya'nın zamanından yaklaşık iki yüz yıl sonra Manusmriti yayınlanmıştır ve zamanında Hindistan için bir başka önemli siyasi inceleme haline gelmiştir. Konfüçyüsçülük ve Taoizm din olarak bilinir, fakat bu yaygın inanca rağmen aynı zamanda temel siyasi felsefelerdir. Sözü edilen siyasi felsefeler, Legalizm ve Mohizm ile birlikte, İlkbahar ve Sonbahar Dönemi'nde Antik Çin'de ortaya çıkmıştır. Çin tarihindeki bu dönem özgürce tartışılan birçok farklı fikre yol açtığı için Çin felsefesinin Altın Çağı idi. İlkbahar ve Sonbahar döneminde insan yaşamının askerî strateji ve siyasi miras gibi boyutları, insanların tinlere odaklanmasından etkilenmiştir. Bahsedilen dört siyaset filozofu, Çin felsefesinde Sima Tan tarafından belirlenen altı klasik düşünce okulunun bir parçasıdır.
İmparatorluk Dönemi'nde Konfüçyüsçülük, legalizmden büyük ölçüde etkilenerek zamanla değişti ve Çin siyaset felsefesine egemen oldu. Orta Doğu'nun Aristotelesçileri (örneğin İbn-i Sina ve Musa bin Meymun), Aristoteles'in eserleri hakkında incelemeler yazarak Aristotelesçi ampirizm ve analiz geleneklerini canlı tutmuşlardır. İlerleyen dönemlerde ise Orta Doğu'da Aristoteles'in siyaset bilimi ideolojisi bırakılıp Platon'un Devlet eserine odaklanmaya başlanmıştır. Bu değişim ile Devlet, Farabî ve İbn Rüşd'ün eserlerinde de görülebileceği şekilde, Yahudi-İslam siyaset felsefesinin temeli haline gelmiştir. Orta Çağ İran'ında siyasi analiz, Ömer Hayyam'ın Rubaiyat ve Firdevsî'nin Şehname eserlerinde görülmektedir.
Siyaset, son derece geniş kapamlı ve karmaşık bir konudur. Siyaset, evrensel bir toplumsal olgudur. Siyaset, çok önemli bir toplumsal kurumdur. Siyaset, yönetme sanatıdır. Siyaset, devlet işlerini düzenleme-yürütme, toplumu yönetme sanatıdır. Siyaset bir bilimdir, hem de çok önemli bir sosyal bilimdir. Siyaset, birey olarak bizim dışımızda, bizden uzakta, bizi doğrudan ilgilendirmeyen bir konu hiç değildir. Bilakis siyaset, hayatımızın en ücra köşelerine kadar nüfuz etmiş toplumsal bir realitedir. Hiç kimse kendini siyasetten uzak tutamaz, soyutlayamaz. İstese de istemese de herkes, siyaset ile iç içedir ve siyasetin belirleyici gücüne teslim olmak zorundadır. Daha net bir ifadeyle maaşlarımıza alacağımız zamdan, evlenip aile kurumunu nasıl tesis edeceğimize; hangi mahalledeki, hangi okula çocuklarımızı gönderebileceğimizden, nasıl öğretmen olunabileceğine; boğazımızdan geçecek lokmanın miktarından, ilkokulda derslerinde çocuklarımıza hangi konuların anlatılacağına; kimlerin muhtar, belediye başkanı ya da milletvekili olabileceğinden; kimlerin memur ya da vali-kaymakam olabileceğine kadar neredeyse hemen her şeyde ve hayatın her yönünde siyasetin belirleyici gücünü gözlemlemek mümkündür.
Görüldüğü gibi siyaset hayatın ta kendisidir. Aslında o kadar da soğuk ve ürkütücü bir şey de değildir. Siyaset, son derece geniş kapsamlı, birey ve toplum hayatını kuşatıp kapsayan bir toplumsal realitedir. Siyasetin öteki boyutları yani aktif, ideolojik ve partizanca siyaset ise, bireylerin iradeleri dahilinde ve gönüllü katılımlarına bağlı bir tercih meselesidir. İlk bakışta siyasete ilgi duymayan, siyasetten uzak bir toplum gibi görünsek de; gerçekte siyasete son derece yüksek düzeyde ilgi duyan bireylerden oluşmuş bir toplumuz. Dağdaki çobanımızdan, şehirdeki profesörümüze; en üst düzey bürokratımızdan, mahalle ya da köy kahvesinde zaman öldüren işsiz-güçsüz avare bireylerimize; en yüksek düzeyde eğitim almışından, en az eğitimlimize; en yaşlımızdan en gencimize hemen hepimizin siyasi konularda söyleyecek birçok şeyi vardır.
Siyasetle ve siyasi konularla ilgili olmak, son derece olumlu ve bir o kadar da umut vericidir. Ancak bir şartla: Siyasete olan bu ilgimizi, bilgiyle taçlandırdığımız müddetçe. Ne var ki, siyasi konulardaki bilgi düzeyimizin, siyasete olan ilgi düzeyimiz kadar yüksek olmadığı da yadsınamaz bir hakikattir. Aslında toplum olarak asıl sorunumuz, siyasi konularda bilgili bireylerimizin, siyasete olan ilgisizliğidir. Elbette bu durumda, toplum olarak yakın siyasi tarihimizde yaşadığımız olumsuz deneyimlerin de etkisi büyüktür. Ancak hiç unutulmamalıdır ki, 'Siyaset ile ilgilenmeyen alimleri bekleyen kaçınılmaz son, cahiller tarafından yönetilmektir.' Bu kitabın temel çıkış noktası da bu hakikatler olmuştur. Bu kitabımızın temel amacı; insanlarımızın siyasete olan ilgisinin, bilgiyle taçlandırılmasına katkıda bulunmaktır.