Yerel yönetimler ve yerel anlamda mali özerklik…

Abone Ol

Anayasa ve Belediyeler kanununun çizdiği çerçevede yerel yönetimler aslında hem idari hem de mali özerkliğe sahip kurumlar…

Yasal anlamda böyle ancak pratikte çok farklı bir tabloyla karşı karşıyayız…

Halkın özgür iradesiyle seçtiği belediye başkanlarının görevlerinden alınıp yerlerine kayyım atanması gibi demokrasilerde örneği olmayan, hayatın olağan akışına ters durumlar bir yana, diğer belediyelerde de merkezi otorite konumundaki Erdoğan iktidarının son yıllarda gittikçe artan biçimde oyuna dâhil olduğu bir gidişattan söz etmek mümkün…

Örneğin imar yetkisi belediyelerde olmasına karşın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ada bir yana parsel bazında dahi planlara müdahale edebiliyor…

Özellikle AKP ve Erdoğan’ ın iktidar olmayı muktedirliğe taşıdığı 2011’ den itibaren yerel yönetimlerin alanına giren hizmetlerde merkezi yönetim önemli bir ortak olarak devreye girmekle kalmadı, bu ortaklık zaman içinde tek hâkim olma sürecine doğru evrildi…

 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Belediyeleri de aşan, kentlerin parsel bazında planlanmasında ve kentsel dönüşüm süreçlerinde tek karar verme mercii olduğunu sayısız örnekle ortaya koydu…

Bir başka kâğıt üzerinde kalan ve pratikte çok farklı işleyen temel ilke de mali özerklik…

Belediyelerin kendi bütçelerini yapmaları ve Belediye Meclislerince onaylı bütçelerin tasarruf yetkisi yine Meclislerin denetim ve onayıyla Başkanlara bırakılmış olmasına karşın, fiiliyatta merkezi yönetim yani iktidar, dilediği yer ve zamanda engeller çıkarabiliyor…

Örneğin Belediyelerin kimi yatırımları yapabilmek için yeri geldiğinde borçlanmalarına set çekilebiliyor…

2019 sonrası önemli Büyükşehirlerin CHP tarafından kazanılmasıyla muhalefetin yönetimine geçmesi ardından kamu bankalarının bu belediyelere kredi bir yana teminat mektubu vermekten bile imtina etmesi pratikte muhalif belediyelerin ellerinin bağlanmasına sıradan bir örnek…

Daha da önemlisi dış kaynak gerektiren projelere dönük döviz kredilerine Hazine’ nin onay vermemesi..

Merkezi yönetimi ve iktidarı elinde bulunduran Erdoğan’ ın yerel seçim kampanyalarında sözünü sakınmadan dile getirdiği; “Merkezi yönetimle yerel yönetim dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez” cümlesi işleyişi yeterince özetliyor…

Diyelim ki, çevresel anlamda önemli bir arıtma tesisi veya toplu taşıma amaçlı raylı sistem projesini kısıtlı belediye kaynaklarıyla yapamayacağınız için kredi bulmak zorundasınız…

Bunun için önce Belediye Meclisinden onay alacaksınız ama yetmez, borçlanma son yıllarda Hazine’ nin iznine bağlanmış bulunuyor…

Hazine dış kredi için onay vermedikçe kapılar kapalı…

İşte Hazine tam da burada objektif kriterleri değil de ‘merkezi yönetimle dayanışma içinde olma’ gibi Erdoğan’ ın dillendirdiği bir uygulamaya göre hareket ediyor…

Tam da ‘merkezi yönetimle dayanışma içinde olmayana bir şey gelmez’ sözünün ardından Hazine ve Maliye Bakanlığının, yurtiçi piyasalarda belediyelerin yapacakları tahvil ihraçlarının izin sürecine ilişkin yönetmelik değişikliği bakın anayasayla güvence altına alınmış ‘idari ve mali özerklik’ ilkesini pratikte nasıl işlemez hale sokuyor?

Yönetmelik yeni haliyle yerel yönetimlerin borçlanmalarını sağlayacak tahvil ihracını ‘yıllık kamu yatırım programındaki projelerin finansmanı için yapılabilir’ diye sınırlıyor…

Bir başka ifadeyle borçlanma yetkisi için projenin Hükümetçe yayınlanan yıllık kamu yatırım programında yer alması gerekiyor. İktidar projeye programda yer vermezse borçlanma şansınız yok…

Bununla da bitmiyor…

Projeye programda yer verilmesi gerekli ama yeterli değil…

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Strateji ve Bütçe Başkanlığı’ndan projenin yıllık kamu yatırım programındaki yeri ve finansmanının tahvil ihracı ile gerçekleştirilmesine ilişkin görüş alacak…

Ve tüm bu işlemler yapıldıktan sonra Bakanlıkça verilecek izin tutarı, yıllık kamu yatırım programındaki proje için ön görülen tutarı geçemeyecek…

İstanbul’ da seçim günü yaklaştıkça büyüyen ‘şu kadar metro yaptım, sen yaptın ben yaptım’ kavgasını bir de bu gözle bakın…

Veya mevcut Mersin BŞ belediye başkanı Seçer’ in ‘metroyu önümüzdeki 5 yıl içinde bitireceğiz’ vaadini…

O vaadin gerçekleşmesi Hazine ve Maliye Bakanlığı yanında Cumhurbaşkanlığına yani doğrudan Erdoğan’ a bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığının ‘evet’ demesine bağlı…

O ‘evet’ ile gerçekleşecek Hazine onayı olmadıkça kendi yağınızla kavrulmak zorundasınız…

31 Mart sonrası nasıl bir seçim sonucuyla karşılaşırız, ülkeyi nasıl bir iklim sarar şimdilik meçhul…

Ben sadece işleyişin nasıl nalıncı keserine döndüğünü anlatmaya çalışıyorum…