Uğurola Mersin, uğurola Türkiye…

Siyasetçilerin sözleri, konuşmaları yazarlara, çizerlere ve komedi sanatçılarına malzeme olur, ilham verir.

Siyasetçiler sıkıştıklarında ya da gariban halkı dindar olduklarına inandırmak için kullandıkları dindarlık dilinin en önemli tümcelerinden biridir MÜLKÜN SAHİBİ ALLAH’TIR.

İnsanlar inanıyor mu bu sözlere?

Saf dindar insanlar inanıyor, inanmak zorundalar, çünkü sözlerde ALLAH’ın adı geçiyor. Her Allah kelimesini kullananı kendileri gibi sanıyorlar.

Dinciler de inanmış gibi yapıyor, çünkü onlar da aynı sorularla karşılaştığında aynı sözleri kullanıyorlar.

Bu sözlere inanmayan gerçekçi insanlar da hayli çok; ve nereden buldun bu malları diye sorduklarında aldıkları yanıtın içinde yine ALLAH var.

BEN YALNIZ ALLAH’A HESAP VERİRİM!

Ben de diyorum ki; MADEM BU MÜLKLERİN SAHİBİ ALLAH’TIR, ALLAH’IN MÜLKLERİNDEN BİRAZ DA ALLAH’IN MÜLK EMANET ETMEDİKLERİNE VERİN.

BİRAZ DA MÜLKSÜZLER MÜLK EDİNSİN, NE DE OLSA SONUNDA ALLAH’A EMANET EDECEKLER!

HESABINI DA ALLAH’A VERSİNLER

Siz de hesabınızı bu dünyada verin, olur mu?

SOSYAL BELEDİYECİLİK…

31 Mart Yerel Seçimleri yaklaştı; şunun şurasında kaç gün kaldı?

Büyükşehir Başkan Adaylarının önünde gidilecek ne kadar çok geniş bir alan varsa, o kadar da az bir süre var.

Tabii seçim propagandaları eskisi gibi taban eskitilerek yapılmıyor. İnternet teknolojileri gelişince dolayısıyla sosyal medya da hayli gelişti ve çok geniş alanlardaki kitlelere kendini ve yapacaklarını anlatma anlamında o kadar kolaylaştı propaganda yapmak.

Ama yine de insanların adayları görüp, ellerine dokunup, seslerini duyup, samimiyetlerini görerek değerlendirmek istiyor. Kenti ve bölgelerini ne kadar iyi etüt etmiş ne kadar iyi tanıyor, bu göreve hazır mı bilmek istiyor.

Tabii Başkan Adaylarının Mersin için gerçekçi, ayağı yere sağlam basan, kentin ve halkın ihtiyacı olan, kentte yaşamı kolaylaştıran, ekonomiyi tüm sektörleri ile dikkate alan, uzak görüşlü, kapsayıcı projeler üretmesi, sunması ve seçilirse de uygulaması gerekiyor…

Görünen o ki; AK Partinin siyasetin ana unsuru haline getirdiği SOSYAL BELEDİYECİLİK bütün partiler tarafından şiddetle kullanılan bir propaganda aracı olarak hızla yayılmayı sürdürüyor.

Sosyal Belediyecilik önceleri yiyecek, erzak, yaşlı ve engelli bakım parası adı altında nakdi ve ayni yardımlardı.

CHP’li Belediyeler devreye girince sosyal belediyecilik anlamında daha çok sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı uygulamalar ve tesisler de yapmaya yöneldi belediyeler.

Sistem bütün partileri ve siyasetçileri Sosyal Belediyecilik yapmaya itiyor.

Bir de fazla kafa yormayan, mühendislik, ekonomistlik, uzmanlık gerektirmeyen kolay bir yol bu sosyal işler. Yaşlılara bunları, gençlere şunları, kadınlara birçok imkan, yoksullara da her şeyi vereceğim demek en kolayı.

Oy getirisinin de hayli yüksek, kim daha fazla neler veriyorsa insanların da o derece çok oy verdiklerini düşünüyorlar…

İşin aslı şu; siyasetçi yoksullaştırdığı ve geçim sıkıntısına soktuğu halkın ağzına tuttuğu bal teknesinden bir parmak bal çalarak halkın aklının durmasını sağlıyorlar.

Siyasetçiler nasıl yoksulluğa itiyor halkı?

Yandaşlarına yönettikleri kurumun imkanlarını aktararak.

Belediye başkanları kurumlarındaki önemli noktalarda olanları da iyi izlemeli; onlarda da Allah’a ait mülkler hayli çoğalıyor.

Şimdi görüyorum ellerini ovuşturanları; bizim adamımız seçilsin diye imkanlarını seferber edenleri, çoğu da tanıdık bildik insanlar…

Bunlar her devrin insanları, devlet işlerinde iktidar partisinin yanındalar, belediye işlerinde ise belediyede hangi partili başkan varsa onun yanındalar.

Yandaşlar hep AK Partiye yakıştırılıyor ama her partinin yandaşları var, sosyal yardımlara muhtaç olmamız inanın bu yandaşlara, her devrin adamlarına tanınan iltimaslardan kaynaklanıyor.

Bizim yandaşlar iyi onların yandaşları kötü zihniyetini değiştirmezsek bu sosyal yardımlara daha çok gereksinim duyacağız.

YANDAŞIN BİZDENİ, ONLARDANI olmaz; onlar BUGÜN BİZDEN, YARIN ONLARDAN olur.

EN ÖNEMLİ SORUN DA BUDUR…

Siyasetin, siyasetçinin esiri olmayın.

Hassas değerlerinizi kullanmayın, kullandırmayın.

Siyasetçi bu değerlerimizi bizi yoksullaştırmak için çok kolay kullanır.

GENÇLERE…

Mustafa Kemal Atatürk – 1927 :

Milli siyaset dediğim zaman kastettiğim mana ve öz şudur: Milli sınırımız dahilinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanarak mevcudiyetimizi muhafaza ederek millet ve memleketin hakiki saadet ve bayındırlığına çalışmak.

Rastgele sonu gelmez emeller peşinde milleti meşgul etmemek ve zarara uğratmamak.

Medeni cihandan, medeni ve insani muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir.

Mustafa Kemal Atatürk - 27 Ocak 1931 :

Arkadaşlar, hepinizce malumdur ki, Cumhuriyet Halk Partisi ve ona mensup arkadaşların tamamı hiçbir zaman yapmadıkları ve yapamayacakları şeyler hakkında kamuoyunu aldatıcı bir vaatte bulunmamayı bir prensip olarak kabul etmişlerdir.

Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da böyle aldatıcı bir siyaset takip edebileceğimizi kimse zannetmesin. Onun için, memleketi imar edeceğiz dediğimiz zaman yalnız yapabileceğimiz şeyleri yapacağız.

Yoksa bütün asırların ihmal ettiği memleketi birkaç senede cennete çevirmek hayalini takip etmeyiz.

Hoşça kalın, haftaya yine buradayız…