Kişi sözcüğünün ilk anlamının maske olması bile, niye bu başlığı tercih ettiğimi anlatıyordur. Hepimiz farkında olarak veya olmayarak belirli roller benimsiyoruz. Seçtiğimiz rollere göre birbirimizi ölçüp biçiyor ve bu roller sayesinde kendimizi de tanıyoruz. Maskemizi kendimiz seçiyorsak, topluma karşı kimliğimizi de yansıtmış oluyoruz. Kendi irademiz dışında bize dayatıldığında ise toplumun içindeki mevcut gruplardan birine eklemleniyoruz.

 Son yıllarda ülkemiz öyle bir hale geldi ki herhangi bir yerde, herhangi bir konuda samimiyet bulmak neredeyse imkansız. İnsanlar belirli roller ve kalıpların içine sıkışmış; siyasilerden, sokaktaki vatandaşa kadar herkes kategorize edilmiş halde. Kalıpların dışında kalan insanlar ise sistem tarafından kabul edilmiyor. Necisin, nerelisin, hangi partilisin, kimin tarafındasın? Bunlar en çok merak edilen şeyler. İnsanlar, yeni tanıştığı kişilere açıkça siyasi görüşünü, inancını soramadığı durumlarda bile; bu konularla ilgili üstü kapalı sorular sorarak karşısındakini tanımaya çalışıyor. Tanıyamadığı durumlarda ise huzursuz oluyor. Aynı görüşte olmasına da gerek yok, farklı/aykırı bir görüşte olması bile, hiç tanıyamamaktan daha güvenli geliyor insanlara. Bu yüzden, karşımızdaki insanın "neci" olduğunu çözemeyince çoğunlukla sinirleniyoruz. Hatta kişiler birbirlerini ne oldukları üzerinden tanımlayamadıkları durumlarda, ne olmadıkları üzerinden kategorize etmeye çalışıyorlar.

Özellikle ülkemizde; yeni birisi ile tanışıldığında, ilk olarak "nerelisin?" diye sorulur. Bu soruyla öğrenilmek istenen aslında, karşıdaki insanın Türk, Kürt, Alevi ya da Sünni mi olduğudur. Direkt "Alevi misin?" diye sormak daha zordur çünkü. Bu yüzden karşı tarafın memleketi öğrenilip, oradan bir bağlantı kurularak ne/neci olduğu anlaşılmaya çalışılır. Sonucunda ise o kişi, kafadaki kalıplardan birine sokulur. Herhangi bir kalıba sokulamayan insanlar ise rahatsız edicidir.

Kategorize etme hali, önce memleket üzerinden başlar. Nerelisin? Bölgeye, şehre göre karşıdaki insan; ırk, eğitim seviyesi, yaşayış şekli gibi konularda bir kalıba sokulur. Buna göre beliren önyargılar da bakış açımızı etkiler. Sonrasında kişinin siyasi görüşü öğrenilmeye çalışılır. "Hangi partilisin?" diye sorulmaz da "Ülkenin gidişatından memnun musun?" tarzında sorularla iktidar yanlısı mı muhalif mi olduğu öğrenilmeye çalışılır. Verilen cevaba göre, karşıdaki insanın kalıbı daha da netleşmiş olur.

Karşımızdaki insanı soktuğumuz kalıplar gibi, kendi benimsediğimiz kalıplar da vardır. Ülkemizde bu gibi kalıplara; milliyetçilik, Atatürkçülük, muhafazakarlık gibi örnekler verilebilir. Toplumu bloklar halinde içine alabilen bu gibi kimliksel tanımlamalar, kalıpların dışında yaşamaya alışık olmayan kişilere de yumurta kabuğu işlevi sağlar. Sığınılan kalıbın koruyucu duvarları altında daha rahat eder insan. Kalabalıklar içinde güçlü hisseder. Kalıplara sokulamayan, tahmin edilemeyen insanlar ise toplum tarafından hoş karşılanmaz. Bu kalıplar sadece başlıklardan ibarettir çoğu zaman ve takılan da sadece maskedir. Mesela milliyetçi geçinen birçok insan, ülkenin kurum ve kuruluşlarının satılmasına; sahillerin, limanların, yaylaların yabancılara peşkeş çekilmesine; ormanların, göllerin katledilmesine veya insanların zor şartlar altında yaşamasına ses etmez. Mesela Atatürkçü geçinen birçok insan, Atatürk'ün hayatını, fikirlerini bilmez. Kola dövme yapmak, duvara Atatürk resmi koymaktan ibaret sanarlar çoğu zaman. Mesela Müslümanım diyen birçok insan, kul hakkı yenmesine, insanlara  zulmedilmesine, kız çocuklarının çocuk yaşta evlendirilmesine ses etmez. Bu ve benzeri birçok kalıbın gerçek anlamda savunanı, görünen kalabalığa göre oldukça azdır. Çoğu insan, şeklen bu tanımlamaların içindedir. Sözde milliyetçi, Atatürkçü ya da Müslümandır. Çünkü bu kalıplar güvenlidir. Bu sebeple sistem, insanları kategorize etmek üzerine kuruludur. Çünkü yönetmesi, sömürmesi daha kolaydır. Mümkünse herkes tektipleşsin istenilir ya da karşılıklı gruplar üzerinden çatışma ortamı yaratılarak, sistemin devamlılığı amaçlanır. İnsanlar da maskelerini takarak sisteme entegre olur ve çevrelerindeki insanlara/yeni tanıdığı kişilere karşı rollerini oynar. Bu yüzdendir ki etrafımız ocu, bucu/oncu, buncu şeklinde maskeli kişilerle doludur. Bu yüzdendir ki bizim gibi kalıpların arasına sıkışmış toplumlarda, "nesin/necisin?" şeklindeki sorular karşısında, aramızda "oncu" "buncu" diyebileceğimiz insanlar bulunur ama öncü bulunmaz, barındırmayız da...

Konuyla ilgili okuma yapmak isteyenlere, Zygmunt Bauman'ın "Kimlik" adlı kitabını öneririm.