www.imecegazetesi.com
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından yayımlanan 2025 verilerine göre, Türkiye’nin toplam vergi gelirlerinin 11 trilyon 241 milyar TL’ye ulaşması bekleniyor. 1999 yılında 16,8 milyar TL seviyesinde olan bu gelir kalemi, 25 yılda 667 kat artarak kamu maliyesi açısından rekor bir düzeye ulaşacak.
Son dört yıla ait veriler, artış eğiliminin özellikle son dönemde belirginleştiğini gösteriyor. 2020’de 846 milyar TL olarak gerçekleşen vergi geliri, 2021’de 1,1 trilyon TL, 2022’de 2,3 trilyon TL, 2023’te ise 4,5 trilyon TL olarak kaydedildi. 2024 yılı için 7,6 trilyon TL olarak öngörülen gelir, 2025’te yüzde 47'lik bir artışla 11,2 trilyon TL’ye ulaşacak.
Nominal Artışın Arkasındaki Dinamikler
Uzmanlar, vergi gelirlerindeki bu artışın büyük oranda yüksek enflasyon, döviz kuru etkisi, vergi matrahlarındaki genişleme ve oranlardaki güncellemelerden kaynaklandığına işaret ediyor. Bu yönüyle, gelirlerdeki büyümenin reel ekonomik faaliyetlerden çok fiyat düzeylerindeki yükselişe dayandığı değerlendiriliyor.
Dolaylı Vergilerin Baskınlığı Sürüyor
Bütçe projeksiyonlarında dikkat çeken bir diğer unsur, vergi gelirlerinin yapısına ilişkin. Türkiye’de vergi tahsilatında dolaylı vergilerin payı, önceki yıllarda olduğu gibi yine ağırlığını koruyor. Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gibi harcamaya dayalı vergiler toplam gelirde büyük yer tutarken, doğrudan vergilerin (gelir ve kurumlar vergileri) oranı sınırlı kalmaya devam ediyor.
Bu yapı, vergilendirme adaleti açısından ciddi soru işaretleri doğuruyor. Tüketim üzerinden alınan vergiler gelir düzeyi fark etmeksizin herkesi eşit şekilde etkilerken; kazanç ve servet üzerinden alınan vergilerin sınırlı kalması, yükün dar ve orta gelirli kesimlerin üzerine yıkıldığı bir tabloyu ortaya koyuyor.
“Vergi geliri artıyor ama yük adil dağılmıyor”
Uzmanlara göre vergi gelirlerindeki artış, kendi başına olumlu bir gelişme gibi görünse de bu tablonun altında daha derin yapısal sorunlar yatıyor.
“Vergi gelirlerinin artması tek başına olumlu bir gösterge değildir. Önemli olan bu yükün toplumda nasıl dağıldığıdır. Türkiye’de hâlâ en büyük yük, dolaylı vergiler üzerinden halkın omzunda. Yani herkesin tükettiği ürünlerden alınan vergilerle bütçe büyüyor. Bu sistemde, geliri ne olursa olsun herkes aynı vergiyi ödüyor ama bu, düşük gelirli vatandaş için çok daha ağır bir yük anlamına geliyor.
Bir diğer önemli sorun da enflasyon. Fiyatlar arttıkça, vergiler de buna paralel yükseliyor. Ancak gelirler aynı oranda artmadığında, vatandaş reel anlamda daha çok vergi ödüyor. Özellikle vergi dilimlerinin zamanında güncellenmemesi, orta sınıfın da daha yüksek oranlarda vergilendirilmesine neden oluyor.
Bugün Türkiye'de servet üzerinden alınan vergi neredeyse yok denecek kadar az. Kazancı ve birikimi yüksek olan kesimler sistemin dışında kalırken, temel ihtiyaçlardan alınan yüksek vergiler halkın geniş kesimlerini etkiliyor. Bu durum uzun vadede gelir adaletsizliğini daha da derinleştiriyor.
Dolayısıyla asıl ihtiyacımız olan şey, vergi gelirlerini artırmak değil, vergi adaletini sağlamak. Gelire göre, kazanca göre, servete göre daha dengeli bir sistem kurulmalı. Aksi takdirde bu artan vergi rakamları, halkın refahına değil, sadece daha büyük bir baskıya işaret eder.”
Kamu Harcamalarında Şeffaflık Tartışması
Gelirlerin nominal düzeyde rekor seviyelere ulaşması, kamuoyunda bu kaynağın nasıl kullanıldığına ilişkin soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Sayıştay’ın yayımladığı denetim raporlarında sıkça karşılaşılan usulsüz harcama tespitleri, bütçenin şeffaflığına dair eleştirileri güçlendiriyor. Artan vergi gelirlerinin kamu hizmetleri olarak topluma eşit ve etkin biçimde yansıyıp yansımadığı tartışma konusu olmaya devam ediyor.
Vergi Sisteminde Yapısal Reform Beklentisi Artıyor
Gerek gelir dağılımındaki bozulma, gerekse vergilendirme yapısının sosyal adalet ilkesinden uzaklaşması nedeniyle vergi reformu ihtiyacı, ekonomi çevrelerinde daha yüksek sesle dile getiriliyor. Doğrudan vergilerin güçlendirilmesi, servet ve kazanç temelli vergilendirme uygulamalarının artırılması, kamu gelirlerinin daha eşit ve şeffaf biçimde yönetilmesine olanak sağlayabilir.