Mersin'in Silifke ilçesinde, yan yana duran iki devasa çukur, Cennet ve Cehennem obrukları olarak biliniyor. Özellikle 128 metre derinliğindeki Cehennem obruğunun, mitologlar ve tarihçiler tarafından Yunan mitolojisinin en büyük savaşlarından birine ev sahipliği yapan yer olduğuna inanılıyor. Efsaneye göre bu çukur, tanrıların kralı Zeus'un, alevler kusan dev Tifon'u hapsettiği yerin ta kendisi.
Mersin'in en çok ziyaret edilen turistik noktalarından olan Cennet-Cehennem Obrukları, sadece birer jeolojik oluşum değil, aynı zamanda binlerce yıl önce antik dünyanın en büyük efsanelerinden birinin doğduğu yer olarak kabul ediliyor.
EFSANE: TANRILARI BİLE KORKUTAN SAVAŞ
Yunan mitolojisine göre, Gaia (Toprak Ana), Olimposlu tanrıları yok etmesi için "tüm canavarların babası" olarak bilinen, yüzlerce yılan başlı Tifon'u yarattı. Efsaneye göre Tifon o kadar korkunçtu ki, Zeus dışındaki tüm tanrılar korkarak Mısır'a kaçtı.
Zeus ile Tifon arasında evreni sarsan bir savaş başladı ve bazı anlatımlarda Tifon'un ilk çarpışmada Zeus'u yendiği, ancak tanrı Hermes'in yardımıyla kurtulan Zeus'un, sonrasında Tifon'u yıldırımlarıyla alt ettiği belirtiliyor.
HAPİSHANE: MERSİN'DEKİ CEHENNEM ÇUKURU
Efsanenin Mersin ile kesiştiği nokta da burada başlıyor. Anlatımlara göre Zeus, yendiği bu korkunç canavarı, yeraltı dünyasının en derin ve karanlık çukuru olan Tartaros'a hapsetti. Antik coğrafyacılar ve mitologlar, Cehennem Obruğu'nun karanlık ve derin yapısıyla, efsanedeki o hapishanenin ta kendisi olduğuna inanıyordu.
Obruğun dibinden gelen yeraltı nehrinin uğultusu, binlerce yıl boyunca Tifon'un öfkeli kükremeleri ve zincirlerini kırma çabası olarak yorumlandı.
BİLİMSEL GERÇEKLİK
Jeologlar ise bu obrukların, yeraltı sularının milyonlarca yıl boyunca kireçtaşı tabakasını eritmesi ve üzerindeki tavanın çökmesiyle oluştuğunu belirtiyor. Buna göre, mitolojide "canavar hapishanesi" olarak geçen yer, aslında dev bir yeraltı mağarasının çökmüş tavanı.
Cennet obruğunun ise, çökme sonrası tabanında oluşan verimli toprak ve nemli iklim sayesinde kendine has bitki örtüsüyle yeşerdiği, içinde bulunan Meryem Ana Kilisesi'nin ise bu atmosferin tarih boyunca insanları nasıl cezbettiğinin bir kanıtı olduğu ifade ediliyor.
