Tatvan’ın hemen kuzeyindeki Ahlat, Van Gölü çevresinde tarihi dokunun zirve yaptığı bir ilçedir. 13. yüzyılda İslam dünyasının üç büyük ilim, kültür ve sanat merkezinden biri olmuştur. Geçmişi Neolitik dönemlere kadar uzanan Ahlat, Osmanlılar’a kadar çeşitli devletlerin idaresinde kalmıştır. 1071 öncesinde ve sonrasında, Türklerin doğudan batıya geçişini sağlayan bir üs konumuna gelmiştir. 12.yüzyıldan itibaren Selçukluların bir kolu olan Ahlatşahlar’ın başkentliğini yapmıştır. İslam dünyasının en büyük anıt mezarlığı olan Ahlat Selçuklu Mezarlığı, 2000 yılında Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştır. Abidevi mezar taşlarıyla ünlü mezarlık, “Anadolu’nun Orhun Abideleri” diye de anılır. 210 000 metre karelik bir alanı kaplayan mezarlığın kendisi bile bir şehir büyüklüğünde. İçerisinde yaklaşık 9000 mezar taşı bulunan mezarlıkta Şahideli, Sandukalı, Sandukalı ve Akıt olmak üzere üç çeşit mezar tipi görülür. Mezar taşlarının doğu yüzünde mezarda yatan kişinin kimlik, meslek bilgileri ve nereden geldiği gibi bilgiler yer alır. Bu bilgilerden başka Orta Asya Türk kültüründen gelen çift başlı ejder motifi ve değişik sıra ve örgülerde süslemeler yer alır. Taşların batı yüzündeyse mezar taşını yapan sanatçının adı, Kuran’dan ayetlerle birlikte palmet, kandil, geometrik motifler ve bitkisel bezemeler bulunur. Mezarlığı akşamüzeri günbatımında, güneşin kızıl ışıklarının anıtsal mezar taşlarına yansıdığı anda gezerseniz, unutamayacağınız görsel bir şölene tanıklık edersiniz. Ahlat’ta mezarlardan sonra en önemli anıtsal yapılar, şekil olarak Orta Asya Türk Çadırını andıran Ahlat Kümbetleri’dir. Kümbetler, Türklerin hayatında önemli bir yer tutan çadır sanatının mimariye aktarılmış şekli gibi görmek mümkündür. Ahlat kümbetleri genel olarak iki katlıdır. Alt kat tonozla örtülmüş mezar odası, üst kat dua ve ibadet odası olarak düzenlenmiştir. İlçede, silindirik ve çokgen planlı gövdenin üzeri konik veya piramidal külah ile örtülmüş olan kümbetlerin sayısı yirmiyi bulur. Bunlar içerisinde Usta Şagirt Kümbeti (Ulu Kümbet) Anadolu’daki kümbetler içerisinde en büyük olanıdır. 12. yüzyılın sonunda yapılan, 20 metre yüksekliğinde, gösterişli süslemelere sahip olan iki katlı kümbet, kesme taşlardan yapılmıştır. Ahlat’ta Harabe Şehir diye anılan gizemli bir yeri daha var ki, Ahlat’a gelip de gezilmezse büyük kayıp olur. Neolotik Çağ’dan kalan yaklaşık 500 adet mağara, Ahlat’ın ne denli eski bir geçmişe sahip olduğunu gösterir. Günümüzde çok bakımsız halde, yöre insanının patates deposu olarak kullandıkları mağaraların, ciddi bir turizm potansiyeline sahip olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Harabe şehrin hemen yanında 13.yüzyıldan kalma Emir Bayındır Köprüsü, tamamı kesme taştan 21 metre uzunluğunda tek gözlü şirin bir köprüdür. Üzerinde saatlerce oturma isteği duyacağınız, altından akan derenin şırıltısında, köprüden geçen atlı veya yayaları düşünüp tarihin derinliklerine dalıp gideceğiniz, her iki ucunda merdivenleri bulunan bir köprüdür. Ahlat Arkeoloji Müzesi, çağdaş müzecilik anlayışına göre yapılandırılmış. Birçok uygarlığın izlerini günümüze taşıyan müzede, Kalkolitik Çağ, Erken Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç/Erken demir Çağı, Orta Demir Çağı (Urartu), Helenistik Dönem, Roma Dönemi, Doğu Roma Dönemi, Selçuklu Dönemi ve Osmanlı Dönemine ait eserler sergilenmektedir. Urartular döneminde yapılan ve 1224 yılında yıkıldığı bilinen Ahlat Sahil Kalesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın Ahlat’ta bulunduğu dönemde, veziri Zal Paşa’ya emir vererek kalenin onartılmasını sağlar. Bunun üzerine Mimar Sinan kaleyi tekrar

yapmıştır. Gezimin sonraki durağı Adilcevaz oldu. Adilcevaz’ın Ahlat tarafından girişinde göl kenarında, Adilcevaz Kalesi’nin hemen altındaki Tuğrulbey (Zal Paşa) Camii sizi ilk karşılayan güzel bir yapıdır. 16.yüzyılda yaptırılan cami Osmanlı Erken Dönem Ulu Cami plan tipindedir. Adilcevaz, Ahlat kadar yoğun bir tarihi dokuya sahip değil. İlçe merkezine 8 km uzaklıktaki, tektonik oluşumlu Aygır Gölü, doğal yapısı ile göz kamaştırır. Türkiye’nin önemli Doğa Alanları Listesi’nde yer alır. Göl Süphan Dağı’nın güneyinde kalan bir krater gölüdür. Volkanik bir patlama sonucunda meydana gelen çukurun içine yağışlar ve bölgedeki kaynaklardan su dolmasıyla meydana gelmiştir. Gölün suları çok temiz ve berrak olduğundan yüzmek için oldukça uygundur. Çevresi geniş bir mesire alanıdır. Gölden Süphan Dağı’nın eşsiz manzarasını izleyebilmek göle ayrı bir değer katar. Adilcevaz’a sonbaharda gelirseniz, Türkiye’de yetişen en güzel cevizi yemeden ve bu cevizden yapılan ceviz reçelini tatmadan gitmeyin.

Patnos, Malazgirt, Ahlat ve Adilcevaz sınırları içinde, Van Gölü’nün kuzeyinde yükselen Süphan Dağı, masallarda geçen Kaf Dağı gibi heybetli bir duruşa sahip. Örtü buzulu ile kaplı zirvesiyle, Van Gölü çevresinin herhangi bir yerinden rahatlıkla görülebiliyor görülmesine ama Adilcevaz’dan Erciş’e giderken görüş alanınıza hiç çıkmamak üzere yerleşiyor. Doruklarında bulutları toplayan Süphan, eteklerini Van Gölü’ne sarkıtarak, binlerce yıldır bölgenin tek hakimi olduğunu, etrafından gelip

geçenlere haykırmaktan bir an bile geri durmuyor.