Yaşadığımız şu son günlerde, Türkiye’nin baş döndüren bir hızla değişen toplumsal gündemini yakalayabilmek neredeyse mümkün olamıyor. Daha geçtiğimiz hafta Erzincan’ın İliç kazasındaki altın madeninde meydana gelen heyelanda, toprak altında kalan emekçilerin cesetlerini çıkartma işi çoktan gündemden düştü ve hatta unutuldu bile. Çok uzun bir süreden beri yüksek seyreden ve bir türlü kontrol altına alınamayan enflasyon yine yeni rekorlar kırarak yükselmeye devam ediyor. Başta doktorlar olmak üzere, Türkiye’nin iyi eğitimli ve yüksek nitelikli genç insan gücünün gelişmiş batı ülkelerine olan göçleri bir türlü hız kesmiyor. Bunun aksine Türkiye’nin geri kalmış Orta-Doğu ve Orta Asya ülkelerinden aldığı vasıfsız ve niteliksiz kitlelerden oluşan dış göç de her ne önlem alınırsa alınsın bir türlü durdurulamıyor. Türkiye’nin çok ciddi bir sorunu olan toplumsal şiddet ve bunun bir alt çeşidi ve uzantısı olan kadına şiddet de gündemdeki can yakıcı yerini hep koruyor. O kadar ki, izlediğimiz televizyon haberlerinden bazı günlerde 8 kadının öldürüldüğünü duyuyor, öğreniyor ve bu haberlere çok üzülüyoruz. Her nedense işlenen bu cinayetlere karşı da kamu otoriteleri tarafından bir türlü etkin önlemler alınamıyor. Bütün bunların yanında, neredeyse tüm Türkiye nefeslerini tutmuş, orijinalliği açısından “post-modernizm çağında asimetrik seçimler” diyebileceğimiz ilginç bir yerel yönetim seçimlerine doğru hızla ilerliyoruz. Kamuoyu hemen hemen tümüyle 31 Mart seçimlerine odaklanmış vaziyette. Gözlerimiz seçimlerden başka bir şeyi görmüyor. Kulaklarımız seçimlerden başka bir şeyi duymuyor ve algılarımız ise seçim konularından başka bir konuyu algılamakta zorluk çekiyor. Böylesine yerel yönetim seçimlerine kilitlenmiş bir ortamda bazılarımız, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmalarına zaman ayırmayı pek de anlamlı bulmayabilirler. Ve bunu doğru ve yerinde bir eylem olarak görmeyebilirler. Ancak tarihte yaşanmış öylesine önemli günler ve yıldönümleri vardır ki, bunların uygarlık tarihi sürecinde bir kilometre taşı olmaları, taşıdıkları anlam ve önemleri ve simgesellikleri değerler bakımından; içinde bulunulan her koşul ve ortamda, şartlar ne olursa olsun anılmaları, unutulmamaları ve yaşatılmaları gerekmektedir. İşte, anlatmaya çalıştığımız “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” anmaları da bu nitelikteki önemli ve anlamlı, günlerden birisidir. Bilindiği üzere, her yılın 8 Mart günü, Birleşmiş Milletler’e üye tüm ülkelerde "Dünya Kadınlar Günü" olarak kutlanmaktadır. Aynı kutlamalar, Birleşmiş Milletler’e üye olması nedeniyle ülkemizde de yapılmaktadır. Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kutlamaları ilk olarak Avrupa ülkelerinde 1910 yılında yapılmaya başlanmıştır. Ülkemizde, simgesel nitelikteki ilk törenler, 1921 yılında düzenlenmiştir. Bu tarihten sonra herhangi bir anma töreni düzenlenmemiştir. Uzunca bir süre, tüm dünya halklarının özel bir önem vererek çeşitli etkinliklerle kutladıkları “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenlerinin üstü örtülmeye ve ritüelleri ise görmezden gelinmeye çalışılmıştır. Böylelikle ülkemizde bir “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” kültürünün ve sömürüye karşı çeşitli ileri haklar elde etmek için gerekli mücadele bilincinin gelişmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Bu çeşit engellemeler nedeniyle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenlerinin açık alanlarda, meydan ve caddelerde kitlesel katılımla kutlanması uygulaması bizim ülkemizde ancak 1975 yılında mümkün olabilmiştir. Çok uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş ve henüz yeni yeni kitlelere mal olmaya başlamış olması gibi nedenlerle, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” nün ortaya çıkış nedenleri ve anma törenlerinin yapılış amaçları konusu, ne yazık ki ülkemizde; geniş halk yığınları ve emekçi kadınlar arasında yeterince açıklıkla, yerli yerinde ve doğru bir şekilde anlaşılamamıştır. Hatta, bu önemli ve anlamlı gün üzerinde bir bilgi kirliliği ve kavram kargaşası oluşturulmak istenmiştir. Emeğin acımasızca sömürülmesi esasına dayanan vahşi kapitalist düzeninin devamından yana olan kimi sermaye çevreleri; “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü sulandırarak magazinleştirmeye çalışmışlardır. Bu magazinleştirme ve sulandırma çabalarında ise, belli ölçülerde başarılı bile olmuşlardır. Bunun sonucunda, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” törenleri; ortaya çıkış amacına tamamen aykırı bir şekilde davullu zurnalı, çalgılı çengili, yemekli içkili, şarkılı türkülü, danslı halaylı coşkun eğlencelerle kutlanmaya başlanmıştır. Oysa “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” çok kötü çalışma koşullarında sefalet ücretiyle çalışmak zorunda kalan, çocuklarına ekmek, daha fazla temel gıda ve bebeklerine yeterince süt alabilmek için yaptıkları grevde yiğitçe direnirken yanarak can veren kadın işçilerin aziz hatıralarını yaşatmak düşüncesiyle tasarlanmış olan hüzünlü bir anma günüdür. Son derece acıklı, göz yaşartıcı, dramatik ve trajik bir olayın yıldönümüdür. (Devam edecek)

   

.