Mersin'in Erdemli ilçesi kıyılarında, denizin ortasında bir inci gibi parlayan Kızkalesi'nin, çoğu kişinin zannettiği gibi stratejik bir savunma kalesinden çok, acı bir efsaneye ev sahipliği yaptığına inanılıyor. Yöre halkı ve tarihçiler tarafından anlatılan meşhur efsaneye göre, bu duvarlar, kızını korkunç bir kehanetten korumaya çalışan bir babanın çaresizliğiyle inşa edildi.
Yüzyıllardır dilden dile anlatılan efsaneye göre, bu topraklarda hüküm süren bir kral, biricik kızının geleceğini öğrenmek için ülkenin en ünlü kahinine başvurdu. Ancak kahinin gördüğü kehanet korkunçtu: Prenses, genç yaşta bir yılan tarafından sokularak ölecekti.
KADERDEN KAÇMAK İÇİN İNŞA EDİLEN KALE
Bu korkunç kehanetle yıkılan kralın, kızını bu kaderden korumak için karadaki yılanların asla ulaşamayacağı, denizin ortasındaki bir adacık üzerine bu kaleyi inşa ettirdiği anlatılıyor. Prensesin, en güvendiği hizmetkarlarıyla birlikte bu kaleye yerleştirildiği ve böylece güvende olduğunun düşünüldüğü belirtiliyor.
Kalenin içindeki her türlü lüks ve konfor sağlanmış, tüm ihtiyaçları karadaki saraydan teknelerle ve sepetlerle getirilmeye başlanmıştı.
SEPETİN İÇİNDE GELEN ACI SON
Efsanenin sonu ise kaderin kaçınılmazlığını gösteriyor. Yıllar sonra, saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içine gizlenen küçük bir yılanın, prensesin odasına kadar ulaştığına inanılıyor.
Hayatında hiç yılan görmemiş olan prensesin, sepetten üzüm almak istediği sırada yılan tarafından ısırıldığı ve kralın onu korumak için inşa ettirdiği görkemli kalenin, prensesin son nefesini verdiği yer olduğu rivayet ediliyor.
EFSANE VE GERÇEK
Tarihçiler, kalenin aslında 12. yüzyılda Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos tarafından, bölgeyi denizden gelen korsan saldırılarına karşı korumak amacıyla inşa edildiğini belirtiyor. Halk arasında anlatılan bu trajik efsanenin ise, kalenin bu sıra dışı ve romantik konumunu açıklamak amacıyla yaratıldığı düşünülüyor.
Mersin'in mavi sularında yükselen Kızkalesi, bugün hala o trajik efsaneyi fısıldamaya devam ediyor ve duvarları, bir babanın sevgisinin ve kaderin gücünün ne kadar büyük olabileceğinin sessiz bir tanığı olarak ayakta duruyor.