Çok değil bir kaç yıl öncesine kadar birbirini tanımak isteyen kişilerin sohbetleri esnasında nereli olduklarını, nerede doğduklarını sorduğunu, şimdi ise sorulan ilk sorunun ‘Instagram’ın var mı?’ olduğunu görüyoruz. Çünkü soran kişi biliyor ki o kişinin hayatına dair her şeyi sosyal medya hesaplarında bulabiliyor. Sosyal medya hesaplarımız bizim için ışıklı bir vitrindir ve vitrine sadece alıcıların dikkatini çeken, parıltılı ürünler koyulur. Başarısızlıklar, mutsuzluklar ve kusurlar hep tezgâh altında saklanır. Sadece gençler için değil, hepimiz için beğeni almak, takdir toplamak, övgüye mazhar olmak son derece önemli. Çünkü çağın içinde bir anlamsızlık oyuğu var ve bu oyun birçoğumuzun ruhuna sirayet etmiş vaziyette. Ruhlarımızın bu derin boşluğunu da ancak “mış gibi” yaşayarak edindiğimiz takdir yanılgısı ile doldurabiliyoruz. Yani insan artık var olmak için görünme ve beğenilme ihtiyacı hissediyor. Fakat kötü haber şu; beğenildiğimiz, takdir topladığımız ve var olduğumuz dijital dünya gerçek değil, fişi çekildiği anda yok olacak bir dünyadır.

Sosyal çevreye artık dijital çevre de eklenmiş vaziyette. Vaktiyle; mahalle komşuları, akrabaları, okul ve kurs arkadaşlarından kurulu olan sosyal çevre bugün, teknolojinin etkisiyle tüm dünyayı kapsamış vaziyette.

Sosyal medya dediğimiz ortam, kimliklerimizin aydınlık ve başarılı yönü. Oysa her insanın içinde bir karanlık yön ve bazen boyunu aşan başarısızlıkları var. İşte buradaki tehlike de bu; gençler sadece ekrandan yansıyan başarının ve mutluluğun farkındalar. Sosyal medyada insanların karşısına çıkan olguların genellikle; şöhret, para, lüks mekânlar, başarı, şatafat ve zafer olduğunu görüyoruz. Tüm gününü bilgisayar ve telefon başında geçiren bir genci hayal edin. Karşısına çıkan tek şey bu olgular olacaktır ve genç, dünyanın böyle bir yer olduğu yanılgısına varacak ve kendi hayat standartlarını gözden geçirecektir. Herkesin mutlu, zengin ve başarılı olduğunu düşünen genç, kendi hayatında bu standartları yakalayamayınca daha mutsuz bir hale bürünebiliyor ve çaresizlik duyguları içerisinde henüz hayatın başındayken havlu atıp dünyadan kendisini soyutlayabiliyor.

Vaktiyle efsanevi kişilikler, film yıldızları, futbolcular, şarkıcılar rol model olarak seçilirken bugün artık YouTube, Instagram fenomenleri rol model olarak seçiliyor. Rol modeller, bireylerin karar verme davranışı, karakter oluşumu ve gelişimi üzerinde doğrudan ya da dolaylı etkileri bulunan bir özellik taşırlar. Aile kurumu tarafından çocuktan beklenen davranış özellikleri ise; kişinin önce kendisine sonra ülkesine yararlı olması, iletişim becerisi, yaratıcılığı ve üreticiliğinin gelişmiş olması, toplumsal norm ve değerleri öğrenmiş bir birey olması yönündedir.

Görünen o ki; her geçen senede bir önceki “eski’nin özlemini” daha derinden hissedeceğiz..“nerede o eski günler” klişesini Z kuşağından da duymamız yakındır...