Birçok kişi tarafından Atatürk’ün çok sağlıklı ve sağlam bir bünyeye sahip olduğu söylenmiştir. Ancak o, mesleğinin de bir cilvesi olarak savaşlarda birçok kez yaralanmış ve ayrıca böbreklerinden sık sık rahatsızlanmıştır. Trablusgarp Muharebesi sırasında gözlerinden dolayı sıkıntı yaşamış ve sağ koluna kurşun isabet etmiştir. Anafartalar’da göğsüne şarapnel parçası saplanmış, Sakarya Muharebesi’nde attan düşüp kaburga kemiğini kırmıştır. Bu geçici rahatsızlıklarının dışında böbreklerinden de çok sıkıntı çekmiş, bu rahatsızlığı tüm yaşamı boyunca sürmüştür. Bunun dışında Askeri İdadi ’de, Anafartalar’da ve Samsun’a gezisi sırasında sıtmaya yakalanmıştır. 1923’te koroner spazm geçirmiş, 1927’de Nutuk’unu hazırladığı sırada çok sigara içmekten ileri gelen bir anjin olduğu düşünülen rahatsızlık geçirmiş, 1937’de de siroza yakalanmış ve 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda ebediyete intikal etmiştir.

Atatürk’ün ölümü, Türkiye’de ve dünyada büyük bir yankı uyandırmış, kendisine Ankara’da, 21 Kasım 1938’de bir cenaze töreni yapılmasına karar verilmiştir.

Bu arada, Atatürk’ün naaşının nereye defnedileceği konusu da gündeme gelmiş; ancak başlangıçta kesin bir karar verilememiş ve öncelikle Atatürk’ün bu konuda bir vasiyetinin olup olmadığı araştırılmıştır. Daha sonra, mezarının Çankaya Köşkü yanında, Ankara Kalesi’nin ortasında meclis eski binasının bahçesinde ya da orman çiftliğinde inşa edilmesine yönelik olarak birtakım düşünceler geliştirilmiştir.

Aynı zamanda hükümet, 13 Kasım 1938 günü ‚Atatürk’ün cenazesinin kendisine layık bir Anıtkabir yapılıncaya kadar Etnografya Müzesinde kalacağı kararını‛ kamuoyuna açıklamıştır.

Atatürk’ün ölümünden üç gün sonra hükümet, Atatürk için Anıtkabir yaptırma kararını açıklamıştı. Türk basını ise, Atatürk’ün öldüğü günden itibaren kabir yeri konusunu tartışmaya ve yazmaya başladı. 10 Kasım 1938 tarihli Kurun Gazetesinde, Atatürk’ün nereye gömüleceğinin henüz belli olmadığı, bu kararı Büyük Millet Meclisi’nin vereceği belirtilerek kamuoyunda önerilen kabir yerlerini şu şekilde aktarmaktadır:

Tan Gazetesi de muhtemel kabir yerlerini; Çankaya Köşkü yanı, Ankara Kalesi’nin ortası, Meclis Eski Binasının Bahçesinde ya da Orman Çiftliği olarak sıralamaktadır.

Uzmanların önerdiği yerlerde incelemeler yapan Anıtkabir Parti Grubu Komisyonunun üyelerinden Trabzon Milletvekili Mithat Aydın’ın önerdiği ‚Ankara şehrinden Gazi Orman Çiftliğine giden yolun sol tarafında Askeri rasadatı havaiye binasının bulunduğu 906 rakımlı büyük ve geniş tepeyi de‛ gezip incelediler. Uzmanların raporlarının incelenmesi için kurulan komisyon, tüm bu inceleme gezilerinin sonunda CHP Parti Grubu Başkanlığına sunulmak üzere bir rapor hazırladı. Komisyonun çalışmaları ile bilgiler verildikten sonra raporda, 11 milletvekilinin Anıtkabir için en uygun yer olarak Rasattepe’yi düşündükleri ifade edildi.

Rasattepe’nin Ankara’nın her noktasına karşı geniş bir görüş hâkimiyeti taşıdığı, şehrin her semtinden görüldüğünü ve Tepenin geniş ve arazinin her türlü tesisata uygun olduğunu belirttiler.

Rasattepe, Anıtkabir inşa edildikten sonra ‚Anıttepe‛ olarak anılmaya başlandı.

Yapılacak Anıtkabir için, Başbakanlık müsteşarının başkanlığında özel bir komisyon kurulmuş, komisyonun 17 Ocak 1939 tarihindeki son toplantısından, Anıtkabir için Rasattepe kararı ile birlikte bir de proje yarışması fikri çıkmıştır.

Bölgedeki kamulaştırma çalışmalarından sonra Anıtkabir inşaatı 2. Dünya Savaşı’nın gölgesinde, 9 Ekim 1944 tarihinde yapılan temel atma töreni ile başlamış, 1953 yılında tamamlanmıştır.

Onat ve Arda’nın projelerinde üçüncü düzeltme esas alınarak başlanan Anıtkabir’in inşası, 9 yıllık bir süre içinde dört aşamalı olarak Anıt Bloku ve Barış Parkı olarak iki kısımda yapılmıştır.

Anıtkabir’e hiç gitmediyseniz ve bir gün gitmeyi düşünüyorsanız o gün 10 Kasım günü olsun. Çünkü O gün orada sadece bir yapının ihtişamına değil, bir ulusun, liderinin ardından tuttuğu yasın, umudun, özlemin gün geçtikçe daha canlı, daha diri, daha güçlü olduğuna da şahitlik etmiş olacaksınız.

Ruhu şad olsun.