Yaşamı paylaşma teklifi aldığımda “Siyasi görüş farklılıklarımız ne olacak?” diye sormuştum… Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi Savunma kitabının “Halkların kaderlerini tayin hakkı” sayfasını açıp okumasını ve görüşlerini anlatmasını istemiştim.
Teneffüs aralığında, “Bizler devrimci insanlarız. Eleştiri- özeleştiri ile doğruları bulabilir ve ortak paydada buluşabiliriz,” demişti ve beraberliğimiz başlamıştı.
Yıl 1975
Bir devrimci, ancak devrimci bir biçimde evlenmeliydi anlayışıyla hareket ettim. Eşya yok. Düğün yok. Gelinlik yok. Müzik öğretmeni arkadaşımız saz çaldı, topluca türküler ve marşlar okuduk… İşte en güzel düğün buydu…
Komünizm propagandası yapmaktan soruşturma geçirince açığa alındım.
Erzincan’a gittik. Yedek subay olarak görevlendirilmişti eşim.
Eşim ve ben tutukluluklarla geçirdik bir dönemi ve sonra sürgünlerle döndük göreve!
Davalar sonucu, ben Sivas’a eşim de Ordu’ya sürgün edildik.
Kenan Evren’in, “Ailenin kutsal bir bütünlük,” olduğunu söylediği dönemde biz bir aile olarak üçe bölünmüştük. Büyük kızım Anneannesinin yanında Diyarbakır’da, küçük kızım benimle Sivas İmranlı’da ve eşim de Mersin’de…
Yaşam akıyor ve zaman hızla değişimler getiriyor.
Evlerde televizyonun olmadığı zamanlardan, artık ve ne yazık ki çocukların bile telefon taşıdıkları döneme geldik.
Bilgiye (her ne kadar sağlıklı olmayanları da olsa) ulaşmanın saniyelerle olabildiği bu dönemlerin getirileri olduğu gibi götürüleri de oldukça hatırlı sayılır…
“Değişmeyen tek şey değişmektir,” deriz ya aynen öyle. Her şey her durumda ve zamanda ve hiç durmadan değişmekte.
Emperyalizmin karakteri olan sömürmek, yok etmek, sahiplenmek, saldırmak, yok etmek de biçim olarak değişti. Söyleyerek, hatta anlaşmalar, projeler yaparak, dolu-dizgin devam etmekte…
Masa başlarında haritalar çizmek, (Büyük Ortadoğu Projesi) “Her yer benim, ben ne istersem alırım, ben ne dersem o!” çılgınlıkları devam etmekte.
Havuç verip aba altından sopa göstermek ise tüm hızıyla sürüyor. “Suriye’den çekileceğiz,” demişti ya Trump, şimdilerde ise Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ta olduğu gibi Kürt Bölgesi yaratmaya çalışıyor. Suriye’yi bir taraftan İsrail, diğer taraftan da ABD askerleri ve maşaları olan YPG-SDG ile parçalamaya çalışıyor…
Bu arada TBMM’de toplanan komisyonun ilk toplantısında yapılan konuşmalar ne yalan söyleyeyim beni çok sinirlendirdi ve kızdırdı. Neymiş efendim, Kürtlere eşit vatandaşlık, (Yokmuş gibi) yerel yönetim sistemi (Bölünme demek olan) ve ana dilde eğitim (ABD’nin İkinci İsrail olan sözüm ona Özgür Kürdistan hayallerine ilk basamak)
Nedir bunlar? Aldatmak? Oyalamak? Arka beyin çıkarımları?
Emperyalist bir ülkeden halklar lehine bir adım beklemenin ne kadar yanlış, uçuk, hatta imkânsız olduğunu yaşam defalarca gösterdi. (Irak, Libya) ve göstermeye devam ediyor. (Suriye)
İnsan hayatı için uzun ancak toplumlar için kısa ve hatta çok kısa diyebileceğimiz bu elli yıllık zaman diliminde olanlar, geleceğe dair ipuçları veriyor mu diye düşünmüyor değilim…
Bildiğim, inandığım, yaşamın gösterdiklerine baktığımda ise ülkelerin bağımsızlığa, halkların devrime ve milletlerin kurtuluşa gideceğini net olarak görebiliyorum ve inanıyorum.
Ne saldırgan ABD ne uydurma vaatler peşinde koşanlar ve ne de maşalar hiçbir biçimde amaçlarına ulaşamayacaklar…
Milletler ve halklar gereğini yapacaklardır!