Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Esenyurt'ta bir özel okulda müdür olarak görev yapan İbrahim Oktugan, Irak'lı Y.K. tarafından öldürüldü. Normalde bu tip haberlerde ırk veya ülke ismi kullanılmasını doğru bulmam, keza etik de değildir. Fakat biz, normal bir ülke olmaktan çıkalı çok oldu. Bu sebeple katilin Irak'lı olduğunu özellikle söylemek istedim. Daha kötüsü ise 2023 yılında ruhsatsız silah ile yakalanıp, para cezası ile serbest bırakılmış olması.

Bu tip haberlerle ileride de karşılaşacağımızı öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Çünkü ülkeye kontrolsüz bir şekilde milyonlarca sığınmacı ve kaçak sokuldu ve sokulmaya devam ediliyor. Bugün bir öğretmenimiz öldürüldü; yarın bir tanıdığımız, komşumuz öldürülecek. Söylediklerim yanlış anlaşılsın istemem. Tabii ki herhangi bir ırk veya ülkeyi suçlamak doğru değil. Katilin Irak'lı olması da aslında haber değeri taşıyan bir durum değil. Fakat o kadar fazla sığınmacı ve kaçağın ülkeye girişi gerçekleşti ki değil Iraklı, dünyanın en modern ülkesinden aynı sayıda insan gelseydi de yine birçok soruna neden olacaktı. Kaldı ki biz, zaten halihazırda düzinelerce problemle boğuşan bir ülkeyiz. Yetmezmiş gibi, bizden daha problemli ülkelerden milyonlarca nüfus devşirdik. Yarın veya öbür gün ortaya çıkacak, hatta çıkması muhtemel kaos ortamını nasıl kontrol edeceğiz? "Hayır, böyle şeyler olmaz" diyebiliyor muyuz? Şahsen ben diyemiyorum.

Tarihten bir örnek vermek istiyorum: Sümerleri hepiniz duymuşsunuzdur. Yazının icadı denilince hemen akla gelen, bunun dışında da dönemine göre oldukça gelişmiş bir medeniyet olan Sümerler, tam da bizdeki gibi kontrolsüz göçler yüzünden çöktü. Günümüzden yaklaşık 6000 yıl önce Mezopotamya'ya yerleşip, büyük bir medeniyet kuran Sümerler refah içinde yaşarken, Arabistan tarafından çalışmak için gelen/getirilen Akadlar tarafından yıkıldı. Halk içinde sadece bir kısım insan bu göçe karşı çıktı. Çoğunluk ise bu duruma, ucuz işçi ve kölelik olarak baktıklarından dolayı görmezden geldiler. Ancak 150 yıl içinde her şey değişti ve Akadlar Sümer kentlerini yakıp yıkmaya başladı. Sümerlerin yıkılışı işte bu şekilde gerçekleşti. Vakti olanların Sümer tarihi üzerine biraz araştırma yapmasını öneririm. Muazzez İlmiye Çığ'ın bu konuda söylediklerine de bir göz atın derim.

Bu tarihsel anektodu neden verdim? Binlerce yıl önce gerçekleşen bir göç ile günümüzün ne gibi bir bağlantısı var diyebilirsiniz. Ülkelerin/bölgelerin kültürleri, birbirlerine minimum seviyede  temas ettiklerinde bile birçok farklılığın oluşmasına yol açar. Bu sebeple; herhangi bir topluluğa yüksek sayıda farklı bir kültürün dahil olması, o coğrafyanın tamamen değişmesine neden olur. Buradan hareketle, aldığımız bunca göçün tamamen sorunsuz insanlar olduğunu varsaysak bile, yine de birçok problem yaşanacağını söyleyebiliriz. Yemek yemek gibi basit eylemler bile yavaş yavaş değişmeye başlayacak ve toplumun her alanına yayılacaktır. Bu durum beraberinde, kültürümüzün de geri dönülemez bir şekilde bozulmasını getirecektir. Çünkü bu denli büyük kalabalıklar herhangi bir kültüre entegre edilemez. En sorunsuz insanlar bile sırf sayılarından dolayı, büyük problemlerin yaşanmasına sebebiyet verirler. Kaldı ki ülkeye giren sığınmacı ve kaçakların sorunsuz insanlar olduklarını en pozitif insan bile söyleyemez.

Sayıları on milyonu aşan sığınmacı ve kaçak, AKP'nin yanlış politikaları neticesinde ülkemize alındı. Bu politikaların sonuçları hem sosyolojik, hem de ekonomik olarak ayan beyan ortada olmasına rağmen; buna dair yapılan en küçük eleştiriye karşılık olarak “Bu insanlar bizim din kardeşimiz, onlara sahip çıkmak bizim görevimiz.” şeklinde karşılıklar verilebiliyor.  Öyleyse elinde ruhsatsız silah ile yakalanan katili de sorunsuz bir insan veyahut bizim din kardeşimiz diyerek bağrımıza mı basacağız? Aklı selim düşünecek olursak, en başta bu kişinin neden böyle acı verici bir hadisenin öncesinde sınır dışı edilmediğini sorgulamalıyız. Bu tipte onlarca, hatta binlerce kişinin elini kolunu sallayarak ülkeye girmediğini kim garanti edebilir? Savaştan kaçan sayısız insana harcadığımız ve harcamaya devam ettiğimiz milyarlarca dolar, maalesef ülkemizi istismara açık hale getiriyor. Hal böyleyken sayısız insanı yalnızca savaştan kaçtıkları için sorgusuz sualsiz ülke sınırlarından içeri almak, ülkenin temeline dinamit koymak demektir. Buna rağmen ana muhalefetin bu politikayı eleştirir gibi yapmaktan öteye gidememesi de ayrı bir başlıkta incelenecek kadar grift bir mesele. Mesela CHP lideri Özgür Özel çok kısa bir süre önce Habertürk’te yaptığı bir konuşmada; "Bazı siyasi partiler var. Böyle aşırı sağ popülist, göçmen karşıtı tavırları var. Ben belediye başkanlarımı uyardım. 'Onlara uymayın, etkileşim alacağım diye artık arapça tabelalara karışmayın. Arapça Kuran dilidir, halk incinir'." ifadelerini kullandı. Sadece bu açıklamalarından bile birkaç sorunu hızlıca saptayabiliriz. İlk olarak göçmen ile sığınmacı arasındaki farkı öğrenmeleri gerekiyor. Ayrıca ülkemize kaçak yollarla giren milyonlarca kişiye değil mülteci, sığınmacı bile denemez/denmemeli. Adı üzerinde: kaçak… Bu duruma karşı çıkmak da ırkçılık değil, vatanseverliktir. Arapça ise Kuran dili değildir, Kuran Arapçadır, o kadar! Doğal olarak Arapça tabelalar da ayet-i kerime değildir. Olmadığı için de kaldırıldığı vakit halk incinmez. Muhalefet eğer iktidar olmak istiyorsa yıllardan beri yaptığı "Biz de en az sizin kadar Müslümanız" gibi buram buram popülizm kokan söylemlerinden acilen vazgeçmelidir.