Performans sanatçısı denildiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Marina Abramoviç'in 1974 yılında gerçekleştirdiği “Rhythm 0” isimli performansı, insanı dehşete düşüren sonuçlarından dolayı diğer sanat performanslarından keskin bir şekilde ayrılmıştır. Abramoviç'in altı saat boyunca hareketsiz kalarak, etrafında olan hiçbir şeye tepki vermemeyi amaçladığı Rhythm 0 performansı, insanlığın ne kadar vahşileşebildiğini gözler önüne sermesi bakımından ürpertici bir sosyal deneye dönüşmüştür.

Performansın gerçekleşeceği yerde, bir masanın üzerine çeşitli nesneler dizilmiş ve izlemeye gelenlerin bu nesneleri istedikleri gibi kullanabilecekleri yazılı bir metin ile anlatılmıştır. Masanın üzerinde çiçek, kek ve peçete gibi zararsız nesnelerin yanısıra bıçak, zincir, jilet ve silah gibi tehlikeli nesnelere de yer verilmiştir. Çaresiz ve hareketsiz duran bir insana nasıl tepkiler verileceğini gözlemlemek isteyen Abramoviç, gösterinin başlarında izleyicilerden oldukça insancıl tepkiler almıştır. Kendisine gül verenler, kek yedirenler, saçlarını okşayanlar olmuştur. İzleyicilerden birinin Abramoviç'e tokat atmasıyla ve karşılık olarak hiçbir tepki almamasıyla birlikte; diğer izleyiciler de bundan cesaret almış ve iş çığrından çıkmaya başlamıştır. Abramoviç'in reaksiyon göstermemesi üzerine, bazı izleyenler kendisine daha sert vurmaya başlamışlardır. Gösterinin ilk dakikasında ona gül veren, saçlarını okşayan ve kek yediren insanlar bile karşılarındaki kişinin savunmasız olduğunu anladıklarında, şiddet eğilimi göstermeye başlamışlardır. Sanatçıyı kucaklayıp sağa sola taşırlar. Onu soyar, vücudunu keser ve jiletlerler. Marina ise bu süreç içerisinde hiçbir tepki göstermez. Hatta izleyicilerden bir tanesi eline bir tabanca alır ve sanatçıya doğrultur. Bu sırada galeri sahibi gelir ve adamın elinden silahı alır, çünkü silah doludur ve o zamana kadar vahşiliğini iyice kanıtlamış olan topluluğun silahı ateşlemesi çok olağan bir durumdur. Taciz ve saldırılar öyle bir boyuta ulaşır ki Abromoviç’in vücudundaki kesikler gitgide artar. Onu salonda gezdirirler ve bu sırada tacizler de devam eder. Hatta bir kişi tecavüze bile yeltenir. Bu sırada yaşanan rezilliğe daha fazla dayanamayan birkaç kişinin müdahalesiyle bu girişim engellenir. Elbetteki kalabalığın içerisinde bu yaşananlardan rahatsızlık duyan bir azınlık da vardır. Fakat yaşanan vahşet karşısında bir tepki koyma cesaretini gösteremezler. Ta ki ziyaretçiler arasından bir kadının çıkıp, Abramoviç’in gözyaşlarını silerek, ona sarılmasına kadar. Kadının ardından, Abramoviç’e  yapılanlardan rahatsızlık duyan azınlık grup, onun etrafında bir koruma çemberi oluşturur. Ona kıyafetlerini geri giydirir, vücudunun çeşitli yerlerinde oluşan yaraları bantlarla kapatır ve sakinleşmesi için sigara ikram ederler.

6 saat sonunda galerici gösteriyi bitirir. Performansın sona ermesiyle birlikte Abramoviç, yeniden hareket etmeye başlar. Kısa bir süre önce duyarsızca işkencelere maruz bıraktıkları tepkisiz objenin yeniden bir birey formuna dönüşmesi, izleyicilerin dehşet içinde ortamdan kaçışmalarına sebep olur. İnsanlar kendi yarattıkları görselden korkmaya başlamışlardır. Basit bir fikirle başlayan bu sıradan performans, insanların kötülük konusunda birbirlerinden nasıl cesaret aldıklarını ortaya koymuş, savunmasız bir insana karşı ne kadar vahşileşebileceklerini gözler önüne sererek olayın bir sosyal deneye dönüşmesine sebep olmuşlardır.

Peki nedir kötüleri daha cesur, iyileri ise daha pasif yapan şey?  Bu tip şiddet olayları hızla destek bulurken, karşı çıkmak neden insanlara daha zor gelir? Kimisi bu durumu doğuştan kötü olduğumuz şeklinde yorumlayarak açıklar. Sadece kendini geliştirebilen insanın iyiye doğru ilerleyebileceğine inanır. Bu bir bakış açısıdır ve tartışmaya açıktır. İnsan doğuştan kötü müdür bilemem. Ben insanın özünde iyi olduğuna inanan, en azından inanmak isteyen birisiyim. Olaylara da bu çerçeveden bakmak isterim.

 Şiddet olayları insanlık tarihi boyunca hep ilgi çekmiş ve destek bulmuştur. Tarihimizi öğrenirken bile savaşlar ve fetihlerden bahsedilir çoğunlukla. Aynı ölçüde barıştan bahsedilip, gurur duyulmaz mesela. Şiddet ile o kadar iç içe büyürüz ki doğal olarak normalleşir birçoğumuz için. Yeterince kendini geliştirememiş her insan, bu yüzden şiddete daha fazla eğilim gösterir ya da tepkisiz kalır. Bu yüzden kötüler daha cesur, iyiler ise daha pasif olarak görülür. "Aman başıma bir iş gelmesin", "Beni ilgilendirmez." diyenler karşısında kötüler ve kötülük daha kolay örgütlenir. Basit bir şiddet eylemi, lince ve sonrasında toplumsal bir yıkıma yol açabilir. Şiddetin ve şiddet olaylarının, iyilik ve yardımseverlik gibi pozitif eylemler karşısında daha etkin ve hızlı bir şekilde yayılmasının; yöneten kesimin yönetilenleri kontrol altında tutabilmesi için tarih boyunca ve bilinçli bir şekilde topluma empoze edilmesinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Ülkedeki yönetim ne derece baskıcı ve sömürgeci bir hal alırsa, şiddet olayları da o derece artar. Bizzat içinde yaşadığımız coğrafyada bu durumu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Yapılması gereken nedir diye soracak olursanız, bireysel olarak daha cesur olmak ve haksızlık karşısındaki tepkimizi 'acaba ne olur' korkusu duymadan vermek olacaktır. O yüzden 'dünyayı ben mi değiştireceğim' demeyi bırakın ve karşınıza çıkan her türlü olumsuzluğa karşı tepkinizi açıkça ve korkmadan gösterin. Tepki göstermeyince neler olduğunu gördük/görüyor ve yaşıyoruz...