Bir seçimi daha geride bıraktık. Alışık olduğumuz seçimlerden oldukça farklı sonuçlandığını söyleyebiliriz. Adalet ve Kalkınma Partisi kurulduğu günden beri ilk kez bir seçimi kaybetti. Cumhuriyet Halk Partisi ise 1977'den beri, ülke genelinde ilk kez birinci parti oldu.

Ülkenin cumhurbaşkanı ve bakanları sokak sokak gezerek, iktidar partisi adına mitingler yaptı, oy istedi. Devletin resmi kanalı TRT, iktidarın propaganda merkezi olarak çalıştı. Devletin neredeyse tüm olanakları, her seçimde olduğu gibi yine iktidar partisi için seferber edildi. Buna rağmen AKP büyük bir hezimete uğradı. CHP ise İstanbul, Ankara ve İzmir'in de içinde bulunduğu 14 büyükşehir ile birlikte 35 şehirde seçimi kazanarak büyük bir zafer elde etti. Bunların içinde Adıyaman, Kilis, Afyon, Kırıkkale, Kütahya, Uşak, Amasya, Kastamonu ve Manisa gibi uzun zamandır ya da hiç kazanamadığı şehirlerin de bulunması oldukça önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminin üzerinden bir yıl bile geçmemiş olmasına rağmen CHP'nin yakaladığı bu başarı, umudunu kaybeden seçmen için gelecek adına büyük bir kazanım oldu.

Peki, bundan sonra atılacak adımlar nasıl olmalı? Alınan tüm belediyelerde, halkın güvenini kazanmak için çalışmalara hızlıca başlanılmalı ve sosyal politikalar hayata geçirilmeli. Bölge partisi değil, Türkiye partisi olunduğu ve herkesin temsil edildiği halka gösterilmeli ve kanıtlanmalı. Vatandaşı kendine muhtaç etmeyen, karşılık beklemeyen, mağdur etmeyen, tepeden bakmayan ve ötekileştirmeyen bir anlayış ortaya konulmalı. Halkın kafasına çay fırlatarak, ceplerine para sıkıştırarak değil; kreşler açarak, yurtlar, metrolar, kent lokantaları yaparak belediyecilik yapılmalı. Kazanılan 35 belediye, sistematik ve birbirleriyle uyumlu bir şekilde çalışmalı. Aynı şekilde ortak bir belediyecilik ağı da kurulmalı. Mesela tarım ürünleri, hayvansal gıdalar veya o şehirde üretilen ne varsa; belediyeler aracılığıyla, üreticiden bizzat alınarak diğer şehirlere ulaştırılabilir. Böylelikle belediyeler arası bir ticaret ve dağıtım ağı kurulup; oluşturulacak ortak kalkınma projesi ile halkın güveni kazanılabilir. İktidara gelince nasıl bir sosyal devlet anlayışının ortaya çıkacağı da anlatılmış olunur. Mesela tüm kıyı şeridi boyunca işleyecek feribot/vapur seferleri düzenlenerek, şehirler arası turizm de canlandırılabilir. Örneğin; Giresun'dan,Sinop'tan kalkan bir vapur; boğazlardan ve Ege'den geçerek Akdeniz'e ulaşabilir. Geçtiği her şehirde mola verecek, hatta isteyene konaklama imkanı da sağlayacak bir proje olarak düşünün bunu. Böylelikle şehirler arasında kültür ve turizm seferleri oluşturulmuş ve belediyeler için de yeni gelir kaynakları yaratılmış olunur. Neredeyse tüm kıyı şeridi kazanıldığı için böyle bir imkan mevcut. Tabii öncelikle sahilleri halka açıp, kıyı mafyasından temizlemek gerekiyor. Buralar birilerinin rant kapısı olmaktan çıkıp, belediyelerin elinde hizmet kapısı olmalıdır. En önemlisi ise yapılan tüm uygulamalar halka anlatılmalı ve şeffaf olunmalıdır. Yapılması gereken tüm belediyelerin bu şekilde, bir bütün olarak; oya işler gibi ilmek ilmek ve makine gibi çalışmalarını sağlamaktır. Halkın verdiği bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek, iktidara gelince yapılacakların fragmanı gösterilmeli ve geleceğin inşaasına şimdiden başlanılmalıdır.

Tabii bunları yaparken, daha önceki hataların da tekrarlanmaması gerekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu gibi, illa ben olacağım zihniyetindeki kişilere partide yer verilmemeli. Parti içi demokrasi, halkın tepkileri ve istekleri gözetilerek sağlanmalı; milletvekilleri, belediye başkan adayları için halkın bakış açısı referans alınmalı. Bu durum için Hatay'da Lütfi Savaş'ın aday gösterilerek seçimin kaybedilmesi bir ders olmalı mesela. Bulunduğu kaba göre şekil alma siyaseti de görüldüğü üzere olumlu tepki almıyor. Muhafazakar veya milliyetçi bir yerde, buraya uygun bir aday koyalım mantığının işlemediğini de gördük. Muhafazakar insan kendi adayından bıktı diye senin çıkardığın sahte muhafazakar adaya destek verir mi? Vermez, hiçbir zaman vermedi de. Senin ne/kim olduğun biliniyor. O yüzden kendi çizginde, eğilmeden ve bükülmeden siyaset yapacaksın. Deniz Baykal gibi, "bakın biz de sizin gibiyiz" imajı çizmek için çarşaflı kişilere CHP rozeti takmayacaksın mesela. AKP'nin seçmece İzmir adayı Hamza Dağ gibi, bölge halkına şirin gözükmek için ramazan ayında alkollü mekanlarda da gezmeyeceksin. Sahte olduğun anlaşılır çünkü. Anlaşılıyor! İnsanlara yaranmak için, onlar gibi görünmeye çalışmayacaksın özetle. Kendin olacaksın, değişim isteyen seni tercih edecek. İttifak adı altında, aldığı oylar %1'i geçmeyen partilere onlarca milletvekili de vermeyeceksin. Kendi seçmenine sordun mu acaba bu ittifakları onaylıyor musunuz diye? Soracaksın! Aldığı oylar attığı SMS lerden daha  az olan Ali Babacan ya da Ahmet Davutoğlu gibi sana tamamen zıt karakterlerle ortaklık içine girmeyeceksin. Böyle dayatmacı politakaların olmayacak kendi seçmenine karşı. En önemlisi de sosyal demokrasiyi anlatacak ve uygulayarak göstereceksin. İşte bunları yaptığın an, ülkenin her kesiminden destek alır; bir sonraki seçimde de iktidara yürürsün.

Halkın taleplerine, isteklerine, inançlarına saygılı olacaksın. Kibirli olmayacak, insanlara üstten bakmayacaksın. Siyasetini birlik ve beraberlik temeli üzerine kuracak ve insanlara bu şekilde yaklaşacaksın. Eğilip bükülerek ya da mevcut duruma göre şekil değiştirerek değil, halkın temel ihtiyaçlarını baz alarak ve kendi çizginden sapmadan hareket edeceksin. Maske takmayacak, takıyorsan çıkaracaksın. Yüzünü göstereceksin ki insanlar öcü olmadığını görecek. İşte muhalefetin önünde, iktidara yürümek için böyle bir imkan var. Yapılması gereken belli; çalışacak, çalışacak ve çalışacaksın. Başka bir çözüm de yok; ya bu deveyi güdeceğiz ya da bu diyardan gideceğiz!