Gündelik hayatımızda sıklıkla kullandığımız bir kelime, acı. Çektiğimiz fiziksel ağrı için, yediğimiz biberin tadını tarif etmek için, yaşadığımız üzüntü, keder ve hayal kırıklığı gibi olumsuz duyguları ifade etmek için kullanırız, acı kelimesini.

Ama en çok olumsuz duygularda hissettiğimizi ifade aracıdır.

Duygular…

Üzerine ne kadar çok şey yazılsa da eksik kalır…

Çok şey de yazılmakta, insanı, memelileri anlayabilmek için üzerinde çokça durulmaktadır.

Beynimizin evrimsel gelişiminde ilk sıralarda yer alan küçücük bir parçası olan Amigdala, duygularımızın merkezi görevini üstlenmektedir.

Duyguların, sadece bundan yola çıkarak, evrim sürecinde devam etmemizde önemli bir rol üstlendiğini söyleyebiliriz.

Ve bir adım daha atarak duyguları geliştirmeseydik, insan buraya gelemezdi diye iddialı bir lafı da buraya yazabiliriz.

Dönelim olumsuz bir duygu olarak yaşadığımız acıya.

Acı karşılaşmak istemediğimiz bir şey, sürekli kaçınırız ondan; yani onu oluşturacak tehlikelerden, tehditlerden. Belki de soyumuzun sürmesine en büyük katkılardan birini acı yapmıştır, daha doğru bir deyimle acıdan kaçınma çabamız.

Mümkün mü acıdan kaçınmak?

Bir mertebeye kadar evet.

Sadece bir mertebeye kadar.

Acı gündelik hayatımızın, sosyal hayatımızın, toplumsal hayatımızın tamamen kaçınamayacağımız bir parçası.

İyi haber, acı bizi yorsa da, yıpratsa da başa çıkabilenler için ki çoğunluk bunu başarıyor, olgunlaşmanın bir aracı olarak hayatımızda yer alıyor. Konfüçyüs yüzyıllar öncesinden ‘Elmas nasıl yontulmadan mükemmelleşmezse, insan da acı çekmeden olgunlaşmaz’ demiş bunun için.

Psikologlar da acının dönüştürücü gücü olduğunu ve yaşamın anlamını pozitif etkilediğini ileri sürerler. Mehmet Ali Taş, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi’nde yayınlanan ‘Acının Dönüştürücü Gücünün Yaşamın Anlamına Etkisi’ isimli makalesiyle bu hipotezin peşine düşmüş ve çalışmasıyla doğru olduğu kararına varmış.

Acı yine de acıdır.

Ne demiş Shakespeare, ‘Acı geldi mi tek tek değil cümbür cemaat gelir.’

Bir sene önce cümbür cemaat geldi acı; onbinlerce insanımızı aramızdan alan, milyonlarca insanımızın hayatını kalıcı olarak değiştiren o dehşet tabiat olayı ile…

O büyük depremden söz ediyorum.

Dayanışarak katlanır kılmaya çalıştığımız ve hala devam eden o büyük acıdan…

Tarık Tufan’ın ‘Sınanmadığınız o acı üzerine konuşmak her zaman kolaydır’ dediği, Leman Sam’ın Ağıt parçasında ‘En kolay katlanılan başkasının acısı’ diye seslendirdiği, ama bizim üzerine söz bulamadığımız, katlanmakta zorlandığımız o büyük acıdan…

Şükrü Erbaş’ın ‘Herkesin gerçeği kendine acı, herkesin acısı kendine biricik’ dediği, yine de insan olarak derinlerimizde hissettiğimiz ve dayanışmayla katlanılır kılmaya çalıştığımız o büyük acıdan…

Acıları devam ediyor bölgedeki insanların belki biraz küllense de ve çektikleri sıkıntılar sürüyor belki biraz azalmış olsa da…

Bizi unutmayın demeleri bundan…

Unutmayalım…

Acının dönüştürücü gücünü kullanıp bu acıları unutturacak başka acıları önlemek için aklın, bilimin ve deneyimin ışığında elimizden gelen her şeyi yapalım.