Yüz yıl önce o zor şartlarda bağımsızlık savaşı vererek, cumhuriyet ilan ettik ve çağdaş toplum olabilmek için devrimler yaptık. Okuma yazma oranını yükseltmek için harf devrimi yaparak ülke genelinde okuma yazma sefer birliği ilan ettik, okuma yazma kursları açtık. Bir yıl içinde bir milyondan fazla yetişkin yurttaşımız okuma yazma öğrendi.

Ülke genelinde kırk bin köydün otuz sekiz bininde okul yoktu.

Okuma yazma oranı genelde yüzde dört dolayında, bunların çoğunluğu da azınlıklardan.

Uygarca giyim kuşam için kılık kıyafet devrimi yaparak, ortaçağın giyim tarzından kurtulmak istedik. Laiklikle inancımızın çıkar için su istimal edilmesini önlemeye, toplumun aydınlanmasını sağlamaya çalıştık.

Öğretmen yetiştirmek için Köy Enstitüleri açıldı. Bu okullar yaklaşık toplam yirmi bin kadar mezun verdi ve sonra kapatıldı.

Vanlı toprak ve köy ağası Kinyas Kartal bu konuda diyor ki:

'Köy Enstitülerini biz kapattırdık. Köylü uyanırsa biz kimi çalıştıracaktık.'

Eğitim kurumlarından zaman geçtikçe pozitif bilimlerin ders saati azaltılarak, dini bilgiler veren ders saatlerinin sayısı arttırıldı.

En son dün dini konuları içeren ders saati sayısı sekizden on altıya çıkarıldı.

Yıllardır uygulanan bu eğitim politikası zaten var olan çağdışı anlayışa sahip olanları, tarikatları daha da güçlendirdi.

Yıllar önce Alanya'nın bir köyünde suni gübre, 'gavur pisliği' diye kullanılmıyordu.

Suni gübrenin yararını anlatabilmek için, tarım derslerinde çapa ile az bir tarla bölüğüne arpa ektirdim. Biraz yerine suni gübre atıp, biraz yerine atmamıştım. Gelen köylüler arpa büyüyüp başağa oturunca, aradaki farkın nedenini sorarlardı. Ben de,' boy atmış olan kısmında gavur pisliği attık, diğer yere atmadık.' Dedim. Arpa yetişince köy muhtarına yol götür aradaki farkı gör dedim. Arpayı yoldu götürdü aradaki farkı görünce bir yıl sonra biraz da bizim ısrarımızla ekine suni gübre atmış, doğal olarak da verim artmıştı Sonra köylüler ekine atmaya başladılar.

Köyde yaygın olan tarikat, köylüyü bu duruma getirmiş, her yeniliğe karşı çıkarlardı.

Günümüzde halen devletin yetkililerin de bildiği, hatta devletin görevlisinin dahi üfürükçüye başvurduğuna tanık oluyoruz.

İki nedeni vardır:

Sağlık giderlerinin pahalı olması ve biraz da cehalettir.

Son günlerde medyada cin çıkarma vakaları yer alıyor.

Cin ne ise ve insana nasıl girip rahatsız ediyorsa, üfürükçüye gidiyor vatandaş ve içine kadar haberi olmadan giren cini çıkartıyor.

İki gün önce yine görsel medyada ilgimi çeken bir haber izledim.

Olay Diyarbakır'da geçiyor.

Kendine 'Şeyh' diyen bir zat, randevulu muskacılık yapıyor.

Yeşil fiş olursa, (bu da ne anlama geliyorsa) tanesi beş yüz Lira.

Beyaz fiş olursa tanesi iki yüz elli Lira.

Üfürükçü günde üç yüz dolayında insana muska yazıyormuş.

Üfürükçülük, büyücülük yasak değil mi?

Bu kadar tanınmış bir üfürükçüden, devletin yasa uygulayıcılarının bilgisi yok mu?

Bilgisi olmaması mümkün değildir.

Bunlar birkaç örnek.

Bugün ülkemizin birçok yerleşim yerinde, en küçük mezralardan, en kalabalık kentlerin mahallerine kadar mutlaka bir veya birkaç üfürükçü bulunur. Bunların olduğunu da orada yaşayanların çoğu bilir.

Fakat üfürükçüye inandığından, biraz da korktuğundan bu konuda ağzını çok sıkı tutar.

O üfürükçüler ve büyücüler bazı insanların gözünde doğaüstü güce sahiptir. İnsanlar bunun böyle olduğuna, duasının veya nefesinin keskin olduğuna inanır. Bunun için kimseye bu konuda bir söz de söylemezler.

Şimdi şu soruyu sormak gerekir:

Böyle kişilerin olduğu ülkede, toplum çağdaşlığa yakın olur mu?

Yirmi birinci yüz yılın ilk çeyreğinde insanlık yapay zeka ile uğraşıyor, bizim de halimizi görüyoruz. Cumhuriyet döneminde yapılan devrimlerin sekteye uğramasında bu ve benzeri kişilerin etkisi fazladır.

Ülkemiz yüz yıllık cumhuriyet tarihinin en karanlık döneminden geçiyor.

Tarikatlar toplumun kılcal damarlarına işlemiş durumda.

Sayıları da oldukça kabarıktır. İki yüz yetmiş kadar olduğu iddiaları var.

Ekonomik olarak çok güçlü konumdalar.

İnşallah her şey iyiye gider.