Torunlar bir arada. Aynı yaş grubundalar. İlgileri, anlatımları, istekleri, isyanları aynı. Çoğunlukla anlaşma içinde olsalar da zaman zaman zıt iki kutup da olabiliyorlar.

Ödül talep ettiklerinde işin içine mutlaka para giriyor.

Ekonominin emekçiyi, üreticiyi, ücretliyi, memuru dar boğazlara sürüklediğini biliyorduk. Biliyorduk ve itirazlarımızla birlikte taleplerimizi de sıralıyorduk. Ancak, “Hayatın” öğrettiğini bir kez daha ve defalarca yaşamış olduk.

Yüz parayı (Ortası delikli sarı madeni para) görmüş biri olarak simitin on beş ya da yirmi lira, dondurmanın otuz liradan (Külahlı) başladığını anımsayınca talep edilen yüz liranın çağa ve koşullara göre normal, getirilere göre ise anormal olduğunu yaşadık.

Öğretmenler; ücretli, sözleşmeli, kadrolu ve başöğretmen olarak hem kendi aralarında ve hem de öğrenciler karşısında psikolojik olarak en baştan kayıplarla başlıyorlar görevlerine.

Sağlık sisteminin çalışanları, aylarca eylem yaptılar, haklarını istediler, düzensizlik ve haksızlıklardan söz ettiler ve Sağlık Bakanlığına önerilerde bulundular.

Emekçiler alanlarda ve haklarını grev kararı alarak başlatmış durumdalar.

Emekliye, halini sormak gerçekte abesle iştigal haline geldi.

Sanayi kesiminde konkordatolar veriliyor ve kepenkler kapatılıyor.

Tarlada, fabrikada, teknolojide ve sanayide üretim durma noktasına geldi.

O zaman da “Hayat devam ediyor mu?” Diye soracak oluyorsunuz değil mi?

Evet, ediyor.

Ama nasıl?

Üç tarafı denizlerle çevrili, neredeyse her kilometrekaresinde akarsuyu olan, gölleri ile bölgeler bile oluşturan, yeraltı zenginlikleri ile yeterli çalışan nüfusa sahip ülkemizde, üretim eksikliğinden, geçim sıkıntısından, iflaslardan, geleceğin belirsizliğinden söz etmek hangi anlama gelmektedir acaba?

Tamam, tekrar oluyor ancak, öğrenme tekrarla olduğu gibi, çözüm de birliktelikle, anlamakla, istemekle, sevmekle olur. Ülkeyi sevmek, milleti sevmek, kendini sevmek, geleceğe gururla yürümek…

Bahaneler sıralamak yerine, her kesimde yapılabilecekleri sıralamak gerek.

İsyan etmek yerine öneriler sunmak gerek.

Kutuplaşma (Etnik ya da dinsel ve şimdilerde mezhepsel…) yerine birlik olmak gerek.

Ciğerlerimizin yandığı bu zamanlarda, ciğerimizi yakanları, yakmaya ortam hazırlayanları, önlem almayanları, program yapmayanları, kurumsal önlemleri almayanları, yol göstermek ve yapmak, değilse cezasını vermek artık bir ZORUNLULUK haline gelmiştir. Caydırıcılığın etkili olduğu günümüzde çaresiz değiliz…

Savaşlarla, depremlerle, darbelerle elde edilemeyenler başka bir yol olarak yangınlarla mı önce çöle çevrilmeye, sonra taş yığınlarını doldurup yükseltmeye, üretim alanlarını çöle çevirmeye, işsiz üniversite mezunları yaratmaya, İNSAN değerini sıfırlamaya yol alınıyor!?

Elbette olmamalı!

Yüzyılı aşkın süredir savaş yaşamamış ülkemizde sağlıklı, mutlu, uzun yaşam süresi yaratmak ellerimizde…

YAPARIZ!