Değerli okuyucularım; uzun bir süredir köşemde yazı yazmıyordum. Bunun bir çok sebebi var. Ama şimdi bunları ayrıntılı olarak yazarak kafanızı şişirmek istemiyorum. Evet yazı yazmadım ama siyasi gündemi, ülkemin sorunlarını takip etmeye devam ettim. Zaten normal bir Türk vatandaşının siyasette son gelişmelere duyarsız kalması mümkün değil. Her gün bir şafak operasyonu ve yeni gözaltılar, orman yangınları,35 sene önce alınan diplomanın iptali hemen hemen her vatandaşımızı yakından ilgilendiriyor. Ülke iki kutuplu bir siyasi ayrışmaya itildi ve herkesin doğruları farklı. Sonuçta bizde karınca kararınca bu gelişmeleri takip etmeye devam ettik ve şimdi bu kısır döngüyü aşmak için bir birey olarak kendi görüşlerimi ifade etmek üzere karşınızdayım.

Gelelim başlıktaki konumuza; Devlet Bahçeli’nin meclis grubunda yaptığı bir konuşmayla “Öcalan gelsin Mecliste DEM grubunda konuşsun, silahları bırakacağız desin, umut hakkından yararlansın” söylemiyle ülke yeni bir evreye girdi. İşin doğrusu ben Bahçeli’nin bu konuşmasını ilk dinlediğimde bunun bir yapay zeka ile hazırlanmış bir konuşma olduğunu düşündüm. O kadar şaşkındım ki; gerçekten bu sözleri Bahçeli’ mi söylemişti, yoksa eline tutuşturulan bir metini mi okumuştu pek anlayamamıştım. Sonra süreç ile ilgili açıklamaları takip edince bunun önceden planlandığını, bir devlet projesi olduğunu ve üst akılın devreye girdiğini anladık. Çünkü böyle bir süreci Erdoğan başlatsaydı sürecin bu şekliyle yürümesi biraz zordu. Önce Bahçeli açıklayarak milliyetçi-ülkücülerin gazı alınmıştı. Erdoğan ilk başlarda süreçle ilgili bir değerlendirme yapmadı ama baktı ki MHP tabanından ciddi bir tepki gelmedi daha sonra yavaştan işin içine dahil olmaya başladı.

Artık ok yaydan bir kere çıkmış, hedefine ulaşmak için harekete geçmişti. Süreç hızlı bir şekilde ilerliyordu. DEM Parti İmralı’ya gidiyor, Öcalan’nın talimatlarını cumhur ittifakına iletiyor, Kandil’e gidiyor sürecin ayrıntılarını açıklıyorlardı. Basında her gün PKK ne zaman kendini fesh edecek,ne zaman silahları bırakacak diye yayınlar yapılıyordu. Derken PKK kendini fesh ettiğini açıkladı ve göstermelik bozuk mu, sağlam mı belli olmayan 30 adet silahı yakmasıyla süreç farklı bir aşamaya geldi. Burada bir not düşeyim. Yaklaşık 40 yıldır silahla yatıp,silahla kalkan teröristlerin elinde sadece 30 adet silah mı vardı buna inanmak mümkün değildi. İş o kadar hızlı ilerliyordu ki;artık Öcalan sanki hiç terörist değilmiş gibi el üstünde tutuşmaya başlamıştı. Öyleki Bahçeli Türkeş’in mezarı başında Öcalan’a “ kurucu önder “ diyebiliyordu. Artık o cani gitmiş yerine barış elçisi gelmişti. Günün birinde Öcalan’ana övgüler düzüleceği aklımın köşesinden geçmezdi ama bunlar milletin gözünün içine baka baka oluyordu.

Artık işin yasal zemine oturtulmasına gelmişti.Silahlar yakılmış görev meclise düşüyordu. Herhalde bitmiş olan PKK’nın lehine bazı kazanımları olacaktı. Boş yere PKK kendini fesh etmemişti. Her ne kadar cumhur ittifakı ortakları bir pazarlık yok, PKK şartsız, şurtsuz silah bırakacak dese de buna inanmak mümkün değildi. Tam 40 yıl kanla beslenen bir örgütün müzakere etmeden belli sözler almadan silah bıraktığını açıklamasına kargalar bile güler ama milleti ikna etmek için çalının etrafından dolanmak gerekiyordu ki nihayet süreç bu minvalde ilerliyor. Şimdi mecliste bir komisyon kuruluyor. Meclis başkanı Numan Kurtulmuş partilerin komisyona kaçar üye vereceklerini partilere bildirdi. Tabi yine Aslan payını cumhur ittifakı aldı. Özgür Özel’in nitelikli çoğunluk olmadan biz komisyona girmeyiz gibi yüksek perdeden açıklamaları boş bir hayalden öteye gitmez.

Mecliste milletvekili olan İYİ Parti hariç tüm partiler bu ”Terörsüz Türkiye” komisyonuna üye verdiler. CHP bira nazlansa da üye vereceklerini açıkladı.Evet komisyon Numan Kurtulmuş’un açıklamalarına göre Ağustos’un ilk haftasında çalışmaya başlayacak.Öyle görünüyor ki; komisyon yasal düzenlemeler için karar alacak ve alınan bu kararlar kanun teklifine dönüştürülerek süratle meclisten geçirilecek. Bunu nereden anlıyoruz? Partilerin verdiği üye listesine baktığımızda ağırlıklı olarak hukukçulardan oluşuyor.Bu sayede komisyonlarda çok fazla zaman geçirmeden yasayı hızlı bir şekilde çıkarmayı amaçlıyorlar. Tabi süreç devam ettikçe biz nasıl bir yasal düzenleme çıkacak, PKK’nın talepleri ne kadar bu düzenlemede yer alacak hep birlikte göreceğiz.Çünkü şu anda iktidar cephesinden yasal süreçle ilgili bir açıklamasını duymadık.Öcalan’ın çıkması, kayyumlara son verilmesi,Kürtçenin ana dil olması,anayasada eşit yurttaşlık gibi PKK’nın istekleri bu yasal düzenleme içinde yer alacak mı şu an bunları bilmek mümkün değil.

CHP komisyona üye verip vermeme konusunda ikircikli davrandı.Yok nitelikli çoğunluk olmadan girmem,benim şartlarım kabul olmadan girmem,Numan Kurtulmuş güvence vermeden girmem gibi abuk subuk mazeretler ileri sürse de sonunda yelkenleri suya atarak komisyona üye verme kararı aldı. Ve öyle görünüyor ki;CHP sürece girmeye mecbur bırakıldı.Bunu hem cumhur ittifakı ortakları kerhende olsa istedi,hem de DEM parti istedi.Çünkü sürecin ilerleyebilmesi için CHP’nin oyuna ihtiyaçları vardı.Şimdiye kadar muhalefetin vermiş olduğu önergelerin hiç birine destek vermeyen cumhur ittifakı ortakları iş komisyona gelince CHP’nin el yükseltmesini istedi.Bir sonraki yazımda CHP’nin bu sürece dahil edilmesinin CHP açısından artısını eksisini irdeleyeceğim.

Devam edecek…