Atalarımızın, sonu belirsiz ve engellenemeyen sürçlerdeki biçare halimizi ifade etmek için kullandıkları “Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete” şeklinde dile getirdikleri, çok özlü ama çok anlamlı bir deyimimiz vardır. İşte son günlerde, baş döndürücü bir hızla değişen ülke gündemini izlemeye çalışan ortalama ve sade bireyler olarak karşı karşıya bulunduğumuz durum, tam da bu güzel deyimle anlatılmak istenen duruma benziyor. Bir yanda, ülkemizin özellikle Marmara, Ege ve Batı Karadeniz bölgesi şehirlerinde aylardır devam eden ve bir türlü söndürülemeyen MEGA Orman Yangınları ciğerlerimizi yakıyor. Öte yanda siyaset dünyasının gündemi, Terörsüz Türkiye süreci kapsamında kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun toplantılarına odaklanıyor. Kamuoyu işi gücü bırakmış, varsa yoksa bu süreç komisyonunu ve burada konuşulan konuları anlamaya çalışıyor. Tam da bu sırada patlak veren sahte diploma skandalı ve aldıkları sahte diplomalarla meslek icra eden bazı medyatik şahsiyetlerin tirajı-komik öyküleri bu yoğun ve bunaltıcı gündemin adeta tuzu biberi oluyor. Ekonomideki olumsuz tablolar, emekli ve asgari ücretlinin perişan hali, hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon gibi yakıcı sorunlar, zaten gündemin hiç değişmeyen maddeleri olarak her zaman olduğu gibi varlıklarını aynen muhafaza ediyor. Bizler ortalama ve sade yurttaşlar olarak, bütün bu ağır ve bunaltıcı sorunlarla baş etmek için var gücümüzle mücadele etmeye çalışırken, sanki bütün bu sorunlar yetmezmiş gibi bütün bunların üstüne bir de 10 Ağustos 2025 Pazar günü Balıkesir'in Sındırgı ilçesinde 6,1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. İçişleri Bakanı Yerlikaya, depremde yıkılan bir binanın enkazından 4 kişinin kurtarıldığını, 1 kişinin ise kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiğini açıkladı. Tabii söz konusu deprem olunca, gündemdeki tüm sorunları unuttuk ve deprem gerçeğine yoğunlaştık. Hemen baştan şunu söylememiz gerekir ki, Türkiye bir depremler ülkesidir. Yani depremler Türkiye’nin bir gerçeğidir. Deprem nedeniyle televizyonlarda konuşan bazı uzmanların belirttiklerine göre Türkiye; Japonya, Hindistan, Çin, Meksika ve Peru gibi dünyada en çok deprem meydana gelen ülkeler arasında yer almaktadır. İlginçtir, gerçek durum böyle olmasına rağmen Türkiye, depreme karşı alınacak önlemler konusunda bütün bu ülkelerin gerisinde kalmıştır. Kaderin garip bir cilvesi olacak ki, daha bundan 10 gün önce 30 Temmuz sabahı Rusya’nın Pasifik okyanusu kıyısında bulunan Kamçatka kasabasında 8,8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmişti. Bazı uzmanların belirttiklerine göre bu büyüklükte bir depremde bile, Sındırgı depreminde meydana gelen kadar, yıkım, hasar ve zarar meydana gelmedi. Bunun elbette ki çok çeşitli nedenleri var. Öteki ülkeler, en başta şehirlerini depreme karşı dirençli bir hale getiriyorlar. Halklarını eğiterek bilinçlendiriyorlar. Bizde ise ne yazık ki depremler, kaderin kaçınılmaz bir tecellisi olarak görülüyor. Ve depremlere karşı alınacak önlemler ise deyim yerindeyse eyyamcılıkla geçiştiriliyor. Ancak, şunun şurası çok iyi bilinmelidir ki, deprem sonucunda meydana gelen yıkım ve ölümler kader değildir. Ve depremlere karşı alınacak önlemler ise kaderci bir eyyamcılıkla geçiştirilemez. Oysa Türkiye’nin çok iyi yetişmiş Jeoloji ve Jeofizik mühendisleri ve bu konularda uzman bilim insanları bulunuyor. Esasen depremlere karşı alınması gereken önlemler büyük bir sır değil. Depremden önce, deprem sırasında ve depremden sonra alınacak tüm önlemler bu değerli bilim insanları tarafından yazılan raporlarla ortaya konuluyor. Ancak, bu bilimsel raporlarda yer alan öneriler ne yazık ki ciddiye alınmıyor ve hayata geçirilmiyor. Son olarak meydana gelen Sındırgı depreminde de Yer Bilimci Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un kısa bir süre önce bu bölgeye dikkat çektiği ve depreme karşı önlem alınmasına ilişkin uyarılarda bulunduğu bilinmektedir. Ne acıdır ki ülkemizde, bundan önce de yıkıcı depremler olduğu gibi bundan sonra da büyük boyutlu depremler mutlaka olacaktır. Bu nedenle depremlerin yıkımlarına karşı mücadelede kadercilikten ve eyyamcılıktan vazgeçilmeli ve depremlerin yıkıcılığına karşı akılla ve bilimle mücadele edilmelidir. Bilindiği gibi, bundan daha üç yıl önce; 06 Şubat 2023 günü, Türkiye’nin doğal afetler tarihine kapkara bir gün olarak geçen büyük bir deprem meydana gelmiştir. Yaşanan bu depremler, ülkemizin Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer alan 10 ilimizde çok büyük bir yıkıma neden olmuştur. Depremin üçüncü yılında ortaya konulan resmi tahminlere göre depremde 53 bin insanımız yaşamını yitirmiştir Sayıları binlerle ifade edilen insanımızın ise akıbetleri hala meçhuldür. Depremlere ilişkin olarak, eğer doğru öngörülerde bulunabilir ve zamanında ve doğru önlemler alabilirseniz ve eğer elinizde, bilimsel ölçütlerle hazırlanmış çok seçenekli planlarınız varsa; belki bu planlarla doğal afetleri önleyemezsiniz ama, bu planlar yardımıyla doğal afetlerin verdiği zararların üstesinden daha kolaylıkla gelebilirsiniz. Hasarları, yıkımları ve ölümleri asgariye indirebilir, krizleri ve afetleri daha başarılı bir biçimde yönetebilirsiniz. Yaşadığımız bu son depremler bir kez daha göstermiştir ki, ne yazık ki bizim ülkemizde, bazı bilim insanlarımızın öngörülerine önem verilmemektedir. Yukarıda değindiğim Prof. Dr. Şener Üşümezsoy örneği bunun en son ve en somut örneğidir. Ülkemizde çeşitli kurumların afet planları vardır. Ancak, televizyonlarımıza yansıyan görüntü ve yakınmalardan bu afet planlarının da ne yazık ki yine hayata geçirilemediği ve kâğıt üzerinde kaldığı görülmüştür. Bugüne kadar meydana gelen depremler ve bundan sonra da Büyük İstanbul depremi ve Marmara depremi gibi olma olasılığı yüksek olan depremler de Türkiye’nin acı ama kaçınılmaz bir gerçeğidir. Peki nasıl oluyor da bütün bu gerçekler herkes tarafından çok iyi biliniyor olmasına rağmen, ülkemiz hala depremlere hazırlıksız yakalanabiliyor? Ve depremlerin yarattığı tahribatlar, can ve mal kayıpları bütün öteki ülkelerden çok daha büyük olabiliyor? Artık bu gerçekler jeoloji biliminin derinliklerinde kalmış bilimsel bir sır değildir. Bütün yer bilimciler ve duyarlı yurttaşlar, depremin öldürmediğini, çürük binaların, plansız, alt yapısız ve çarpık kentleşmenin öldürdüğünü çok iyi biliyorlar. Evet, deprem öldürmüyor ama çürük binalar hala öldürmeye devam ediyor. Acı ama gerçek. Yaşadığımız bu felaket bir kez daha bizim yaşadığımız 1999 İstanbul depreminden, Düzce, Elâzığ, Bingöl ve İzmir depremlerinden hiçbir ders almadığımızı acı bir biçimde ortaya koymuştur. Rant hırsıyla 15-20 katlı, 30 katlı binalara rahatlıkla ruhsat verilebiliyor. 1999 depreminden sonra, Prof. Dr. Mete Işıkara öncülüğünde çok büyük bir eğitim ve bilinçlendirme seferberliği başlatılmıştı. Okullarda deprem tatbikatları yapılıyordu. Belediyeler, deprem toplanma yerleri ayırıyorlardı. Evlerde deprem çantaları hazırlanıyor, kentlerin çeşitli yerlerinde ilk yardım ve kurtarma malzemeleri depoları kuruluyordu. Ancak 2006 yılından sonra bu çalışmalardan tamamen vazgeçildi. 2000’li yılların başında bir deprem yönetmeliği çıkartıldı ama, bu son Sındırgı depreminde yıkılan binalardan da açıkça anlaşılmıştır ki, bu yönetmeliğe de layıkıyla uyulmamıştır. Bir yönetmeliği olmasına rağmen ne yazık ki, inşaatların henüz başlangıç aşamasında bina temellerinin jeolojik zemin etütleri ve inşaat denetimleri de sağlıklı bir şekilde yapılamamaktadır. Bütün bu olumsuzluklar, ne yazık ki ülkemizde meydana gelen depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarının olması gereken makul ölçülerin çok daha üzerinde gerçekleşmesine neden olmaktadır. Üstüne üstlük bir de ülkemizde sorumlulardan hesap sorulması ya da sorumluların hesap vermesi gibi bir alışkanlık ya da gelenek de mevcut değildir. Televizyonları izlerseniz, sanki geçmiş depremlerdeki aynı manzaralar, aynı basma kalıp başsağlığı mesajları ve aynı vaatler birbirinin kopyası gibi anlamsız bir şekilde kendi kendisini tekrar etmektedir. Ne yazık ki bütün bu vaat ve taziyeler, hiçbir yaraya merhem olmamaktadır. Ve her zaman olduğu gibi yine ateş düştüğü yeri yakmakta ve yaktığı yerde kalmaktadır.
Trend Haberler

Mersin’de bedava oldu! Başka yerde gitmek isteyenler binlerce lira ödüyor

Akdeniz’de Plastik Fabrikasında Büyük Yangın Paniği! Müdahale Sürüyor

MEB Nerede? Mersin’deki Özel Eğitim Okulunda Tepki Çeken Uygulamalar

Mersin Valisi Atilla Toros’un Babası Vefat Etti

Fenomen Aile Ormanlar İçin Sahada: TEMA ile El Ele Verdiler

TEM Bağlantı Yolunda Ölüm Anı: Feci Kaza Kamerada