Hayatın her alanında olduğu gibi kurumların, yerel yönetimlerin ve işletmelerin karşı karşıya kaldığı en büyük sınavlardan biri hiç şüphesiz kriz anlarında verdiği tepkilerdir. Kriz yönetimi; sadece yangın çıktığında söndürmeye çalışmak değil, aynı zamanda o yangının çıkmasını engelleyecek yapıları önceden kurmak anlamına gelir. Bugün ister bir belediye olsun ister bir basın kuruluşu ya da özel sektör temsilcisi, kriz karşısındaki hazırlığı, geleceğini doğrudan etkiler.

Peki kriz nedir? Kriz, beklenmedik şekilde gelişen ve mevcut düzeni tehdit eden olağanüstü bir durumdur. Ekonomik çöküşten, doğal afetlere; siyasi karışıklıktan, kamuoyunu sarsan sosyal olaylara kadar birçok başlık kriz tanımına girer. Krizi sadece kötü zamanlar olarak görmek eksik olur. Doğru yönetildiğinde kriz, dönüşüm için de bir fırsata dönüşebilir.

Bir kriz anında en çok ihtiyaç duyulan şey: güvendir. Toplumun karar vericilere, kurumlara, yöneticilere güvenmesi gerekir. Bu güvenin tesisi ise kriz anında değil, kriz öncesi oluşturulan şeffaflık, hesap verebilirlik ve sağlıklı iletişimle sağlanır. Kriz esnasında ise hızlı, kararlı ve açık bir iletişim dili kullanmak elzemdir. Gerçeklerin saklanması, geç bilgi verilmesi veya çelişkili açıklamalar, krizin boyutunu büyütür.

Bir diğer önemli unsur, hazırlık planıdır. Her kurumun, olası kriz senaryolarına karşı hazırlıklı olması gerekir. Bu planlar masa başında değil, sahada yapılan tatbikatlarla test edilmelidir. Kriz geldikten sonra değil, gelmeden önce plan yapmak bir yöneticinin asli görevidir.

Kriz yönetimi bir kişinin değil, bir ekibin işidir. Birlikte çalışan, görev dağılımı net, yetki zinciri belirlenmiş bir ekip, krizi fırsata çevirebilir. Bu bağlamda krizleri sadece “kurtulunması gereken felaketler” olarak değil, aynı zamanda “yeniden yapılanmanın” kapısı olarak görmek gerekir.