20. yüzyılda pek çok bilim felsefecisi ve bazı bilim insanları, bilimde her türlü beklentinin ve varsayımın (Popper), öncüllerin (Polanyi) kaçınılmaz varlığını yavaş yavaş kabul ettiler. Ön yargısız bir nesnellik ideali giderek daha yalın bir hale geldi ve sosyo-ekonomik koşullar (Habermas), iktidar mücadeleleri (Foucault), psikolojik özellikler (Kuhn) gibi ekstradan pek çok faktörün bilimi şekillendirmede temel bir rol oynadığı ileri sürüldü.

Sınırlandırma konusu, esasında bilim anlayşını başka yönlerde de geliştirebilmemize katkıda bulunan bilim felsefesinin merkezindeki Karl Popper'ı temsil ediyor. Popper'ın meşhur yanlışlanabilirlik ilkesine geçmeden önce, doğrulama kriterini reddetmesine bir göz atmalıyız. Bu noktada Popper, bir teorinin son anlamda ne zaman 'doğru' olduğunu bilmenin imkansız olduğunu savunuyor. Yani bilimde gerçeğe hep bir adım yaklaşırız ama son adıma ulaştığımızdan asla emin olamayız.

19. yüzyılda bilimde önerilen teorilerin çoğu günümüzde reddediliyor. Bu da bilgimizi geliştirmeye devam ettiğimizi gösteriyor. Yani her araştırma alanında yarın daha iyi bir teorinin önerilebileceğini kabul etmemiz gerekiyor. Doğrulamanın işe yaramamasının başka bir nedeni daha vardır. Gözlemlerimizde veya belirli bir fenomeni incelememizde kaç tane doğrulayıcı örnekle karşılaştığımız önemli değildir, çünkü bunlar, çürütücü örneklerle karşılaşma olasılığımızı hiçbir zaman tamamen dışlamayacaktır. Klasik bir örnek verelim: 18. yüzyıldan önceki tüm gözlemler 'tüm kuğuların beyaz olduğunu' doğruladı. Yine de belirli bir aşamada Avrupalı kaşifler tarafından Avustralya'da siyah bir kuğu türü bulundu ve bu tek gözlem binlerce doğrulamayı yalanladı.

Mantıksal bir bakış açısından doğrulama, şöyle bir kıyaslama önermek anlamına gelir: 'Kedim bu gece eve gelmezse, bu onun öldüğü anlamına gelir.' Kedi eve gelmiyor, o halde (doğruluyorum) öldü. Oysa, kedi dışarıda fareleri veya bir başka dişi kediyi takip ediyor olabilir. İşte Popper diyor ki: Hayır, doğru yöntem şunu söylemektir: Kedi eve gelirse ölmemiş demektir. Doğru yol, bir şeyi çürütmeye çalışmaktır.

Popper'ın bilim ile sahte bilim arasında tanımladığı en büyük fark, tutumdaki bu farklılıktır. Bu yüzden iddialarını destekleyen deliller aramak sahte bilimin bir tutumuyken; iddialarına meydan okumak ve yanlış olduğunu kanıtlayabilecek deliller aramak ise bilimin tutumudur. Başka bir deyişle, sözde bilim, iddialarını doğrulayacak deliller ararken; bilim yanlışlayacak tahrifler arar.

Bilim ve sahte bilim tarafından sunulan iddialarda biçimsel bir fark vardır: Bilimsel iddialar yanlışlanabilir --yani, iddia doğru olsaydı hangi gözlemlenebilir sonuçların imkansız olacağını ortaya koyabileceğiniz iddialardır--; sahte bilimsel iddialar ise akla gelebilecek herhangi bir gözlemlenebilir sonuç kümesine uygunluk gösterir.

Popper, bilimi bilim olmayandan temelde yanlışlanabilirlik potansiyeli içerip içermemesine bakarak ayırır. Yani bir iddia, yanlışlanabilme veya çürütülmeye açıksa bilimseldir. Öte yandan bilimsel olmayan varsayımlar, teoriler, görüşler reddedilemez. Popper'ın klasik örneğini verecek olursak; astronomi ve astroloji arasındaki temel fark da burada yatar.

Bir bilim insanı, bir astronomik teorinin, tahminin veya hipotezin yanlış olduğunu kanıtlayabilir. Ancak bir sözdebilim olan astrolojiye gelince, hiçbir çürütme işlemini uygulamak mümkün değildir. Konunun karmaşıklığına itiraz etmek için 'ad hoc' düzenlemeler önermek, belirli bir kişi için tahminin başarısız olduğunu ancak diğerleri için geçerli olduğunu söylemek her zaman mümkün olacaktır.

Bunun anlamı, bilimsel bir iddianın yanlış olduğunu gösteren bir test yapabilirsiniz, ancak akla gelebilecek hiçbir test sahte bilimsel bir iddianın yanlış olduğunu gösteremez. Bilimi test edebilirken; sahte bilimi test edemezsiniz.

Bilim, aslında risk almayı içeren bir tutuma sahiptir: Cesur iddialarda bulunmak, sonra da onları alt edebilecek aklınıza gelebilecek tüm delilleri toplamak. Onları yanlışlama girişimlerinize karşı iddialar hala ayakta durabiliyorsa; --bu sert tavrı korursanız ve iddiaları çarpıtabilecek daha fazla kanıt için gözlerinizi açık tutarsanız-- bu 'oyunun' devam ettiğini gösterir. Ancak iddiayı yanlışlamak için yaptığınız birçok girişimde yanlış olmadığını görüp; böylesi bir delil aramayı bir an için bırakır ve bunun doğru olması gerektiğine karar verirseniz, sınırı aşmış ve sahte bilim kapısını aralamışsınız demektir.