Yok, 6/Şubat/2023 sabahı saat 04.17’de meydana gelen yüzyılların felâketi, Maraş merkezli depremde enkaz altından annesiyle birlikte çıkarılan, bilinçli annenin bilinçli ve dünya güzeli henüz beş yaşındaki kızımızın kendisine “Su içmek ister misin?” sorusuna “Daha muayene olmadım ki,” deyişini yazmayacağım…

                Yok, “Deprem oluyor,” diyerek yataklarından fırlayan ve duvara yaslanan karı- kocadan, kadının, “Gözlerimi açtığımda evimizin önündeki parkta olduğumu fark ettim,” dediğini de yazmayacağım…

                Yok, “Ben hepinizden önce emekli olacağım,” diyerek ailesiyle şakalaşan ve iki yavrusuyla, eşiyle birlikte enkaz altında kalarak yaşama veda edişlerini anlatan tanıdıklarımı da yazmayacağım…

                Yok, Depremin üçüncü günü enkaz altından çıkarılan ve sedyede taşınırken “Ben şimdi televizyona mı çıktım?” diye soran önyargısız, samimi ve içten çocuğumuzu da yazmayacağım…

                Ya da binaların, çocukların “bul-yerleştir” oyuncakları gibi yıkılışlarını da yazmayacağım…

                Milyarlarca ödenerek ortaya çıkarılan (!) dev altın makasla açılışı yapılan ve ne demekse “Rezidans” adı verilen, binlerce insana mezar olan yepyeni binanın kâğıt gibi ya da karton gibi diyelim, tek yönlü yıkılışını da yazmayacağım…

                “Ben kızıma ev değil, mezar almışım,” diyerek perişanlığını sergileyen annenin feryatlarını da yazmayacağım…

                Kardeşiyle telefon görüşmesi yaparken öğle üzeri yeniden ve yine yaşadığımız ikinci deprem anında, “Şu anda deprem oluyor, canlı yayındayız,” diyen eşimin sakinliğini de yazmayacağım…

                “İnsanlarımız öldü ama insanlık ölmedi,” diyen Hatay Belediye Başkanı Lütfi Savaş’tan de söz etmeyeceğim…

                Yazamayacağım, çünkü; içim yanıyor, yanıyor, yanıyor…

                Ama şunu yazacağım. Yazacağım ki duygulardan nasıl yararlanılıyor görülsün …O acılar içindeyken insanlarımız ve sözüm ona deprem bölgesine ziyaret yaparken bir televizyon kanalı, çevresinde toplanan çocuklara, “Çekilin, şöyle bir açılın, Selahattin Demirtaş’ın kitaplarını göstereceğim,” diyen pişkin programcıyı yazmam gerekiyor belki de…

                Bu fırsatçılara ya da yüzlerine taktıkları hangi maskeyle artık bilemiyorum, ne demeli? Kitap tanıtmak için başka alan bulamamışlar demek ki…

                Acılarımızın büyüklüğü sınırsız… Tarifleri olanaksız…

                Son yüzyılların ve dünya insanlığının yaşadığı hani neredeyse en büyük birkaç felâketinden biri olan bu depremden sonra;

                Ders çıkardık mı?

                Üzüntülerimizi azaltmak için gerekenleri yaptık mı? Yapıyor muyuz?

                Deprem bölgesi olan ülkemizde uzmanların uyarılarını dikkate alıyor muyuz? İstanbul ya da genel adıyla Marmara olası depremi için neler yaptık ya da yapıyoruz?

                Gerçek üzüntü, TEDBİR aldırır,

                İçten yardım, KAMUCULUK ister,

                Söz, teminat, vaat…

                Peki İŞ? EYLEM?

                Yok, yazmayacağım… Sadece ŞİKÂYET, SIZLANMA, İSYAN…

Peki nereye kadar?

                Yazmayacağım…

Saadet Pesen [email protected] 9/Şubat/2024 İmece