(Geçen haftadan devam) Daha sonraki yıllarda Amerikalı işçiler, o zamanlar 12 saat olan günlük çalışma sürelerini 8 saate indirebilmek için 1884 yılında mücadeleye giriştiler. Amerika’nın Chicago kentinde toplanan İşçi Birliği Kongresinde; 1 Mayıs 1886 gününden itibaren normal günlük çalışma süresinin 8 saat olarak uygulanmasına karar verdiler. Bu kararı uygulatmak amacıyla 1 Mayıs 1886 tarihinde ABD'nin büyük kentlerinde beş binden fazla iş yerinde grev ilan ettiler. Grevleri bastırmak için işyerlerine gelen polislerle grevciler arasında çıkan çatışmalar sırasında bir işçi öldürüldü ve çok sayıda işçi de yaralandı. Üç gün süren olaylar sonrasında grevi örgütleyen sendikacılar mahkemeye çıkartıldılar. Hiçbir kanıt bulunamamasına rağmen hepsi de suçlu bulundular. Eylemlerden sorumlu tutulan bu sendikacılardan 4'ü idam, 4'ü de ağır hapis cezasına çarptırıldılar. Grevi örgütleyen sendikacılardan birisi de hücresinde ölü olarak bulundu. Bu sendikacı gördüğü işkenceler nedeniyle ölmüştü ama, ölüm olayı kayıtlara intihar olarak geçirildi. Yargılamalar sırasında özür dilemesi halinde idamdan kurtulacağı sözü verilen Albert R. Persons adındaki işçi önderinin mahkemede söylediği “Bütün dünya biliyor suçsuz olduğumu. Eğer asılırsam cani olduğumdan değil, emekçi olduğumdan asılacağım.” Sözleri kamu vicdanında yankı buldu ve tarihe geçti. Yine Albert R. Persons’un idama gitmeden önce çocuklarına yazdığı şu mektup, bütün insanlık alemine verilmiş bir ibret, insanca erdemler, onurlu bir dik duruş ve yiğitlik dersi niteliğindedir. Şöyle diyor mektubunda işçi önderi Persons; “Ah, sevgili çocuklarım, nasıl içten, derinden seviyor sizi babacığınız. Sevdiklerimize yaşamakla gösteririz sevgimizi ve gerektiğinde sevdiklerimiz için ölmekle de gösterebiliriz sevgimizi…Benim hayatımı ve doğal olmayan haksız ölümümü başkalarından öğreneceksiniz. Babanız, özgürlük ve mutluluk uğruna gönüllü olarak canını vermiş bir kurbandır. Size miras olarak şerefli bir ad ve tamamlanacak bir görev bırakıyorum…Onu koruyun, bu yolda yürüyün. Kendinize karşı doğru olun, o vakit başkalarına karşı sahte olamazsınız…Çocuklarım, değerli varlıklarım; bu mektubu yalnız sizin için değil, daha doğmamış çocukları için ölen birçok kişinin ölüm yıldönümlerinde de okumanızı istiyorum. Yavrularım, elveda. Albert PERSONS,11 Kasım 1887.” Büyük bir hızla bitirilen yargılamaların ardından Albert PERSONS, Adolph FISCHER, George ENGEL ve August SPIES adlı yiğit işçi önderleri idam edildiler. Sendikacıların bu şekilde idam edilmeleri, tüm dünya işçileri üzerinde büyük bir şok etkisi yarattı. 1889 yılında Paris’te toplanan 2’nci Enternasyonal, işçilerin dayanışmaları amacıyla yılda bir günün ortak bayram ilan edilmesi kararını aldı. Amerikalı işçi temsilcileri idam edilen arkadaşlarının anısını yaşatmak için 1 Mayıs gününü önerdiler. Bu öneri kabul edildi. 1890 yılından başlamak üzere 1 Mayıs işçilerin “Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Türkiye'de ilk 1 Mayıs, Osmanlılar döneminde 1905 yılında İzmir'de kutlanmıştır. 1919, 1920 ve 1921 yıllarında, 1 Mayıs işçi bayramları işgal altındaki İstanbul’da bağımsızlık mitinglerine dönüşmüştür. 1922 yılındaki 1 Mayıs işçi bayramı ise bu kutlamalar arasında en dikkat çekeni olmuştur. O yıllarda kadınlı erkekli katılımın olduğu bu coşkulu 1 Mayıs törenlerinde topluluk Şişli’ye doğru yürüyüşe geçmiş, yürüyüş sırasında bando eşliğinde hep bir ağızdan Enternasyonal Marşı söylenmiştir. 1923 yılında 1 Mayıs günü yasal olarak "İşçi Bayramı" ilan edilmiştir. 1924`te hükümet kitlesel 1 Mayıs kutlamalarını yasaklamıştır. 1925`te çıkartılan Takrir-i Sükûn Yasası ile İşçi Bayramının kutlanması yasaklanmıştır. 1935 yılında 1 Mayıs’a "Bahar ve Çiçek Bayramı" adı verilmiş ve ücretsiz tatil günü ilan edilmiştir. 1960'lı yıllarda, işçi hareketlerinde gerçek bir gelişme ve sıçrama yaşamasına rağmen, kitlesel 1 Mayıs kutlamaları yapılamamıştır. Yasaklamalar 1976 yılına kadar sürmüştür. DİSK öncülüğünde ilk kez kitlesel olarak Taksim Meydanı’nda kutlama yapılabilmiştir. 1977 yılında Taksim Alanı’na beş yüz bin emekçi toplanmıştır. Dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru çevredeki binalarda mevzilenen faşist provokatörler tarafından halkın üzerine hedef gözetmeksizin ateş açılmıştır. Yaşanan paniğin ardından 37 insanımız yaşamını yitirmiş ve 200’den fazla kişi de yaralanmıştır. Bu olay tarihimize kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir. Ne hazindir ki, bu olayın failleri bugüne değin hala bulunamamıştır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1 Mayıs kutlamaları yasak edilmiştir. Bu yıldan sonraki her 1 Mayıs kanlı olaylara ve gerilimlere sahne olmuştur. Sendikaların 2010’da yaptığı başvuru kabul edilmiş ve 1 Mayıs 32 yıl aradan sonra Taksim’de ilk kez resmi olarak kutlanmıştır. Daha sonraki yıllarda 1 Mayıs gösterilerine izin verilmiştir ama bu kez de çeşitli bahaneler gösterilerek Taksim Meydanı gösterilere kapatılmıştır. Bu yıl da yine İşçi Bayramı kutlamaları nedeniyle Taksim Meydanı gerilimi yaşanacakmış gibi görünmektedir. Şanlı tarihsel geçmişi nedeniyle 1 Mayıs geleneği bu yıl da yine kent meydanlarında yaşanacak ve yaşatılacaktır. Ülkemizde ve dünyada demokrasi, özgürlük, barış, kardeşlik ve dayanışma mücadelesine gönül veren gerçek demokratların; işçilerin ve emekçilerin “1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü” kutlu olsun.