Hayır demek. Kısacık bir kelime. Fakat bazen kişinin boğazında düğüm olur, bir türlü çıkmaz. Dil söylemez, kalp sıkışır. Hele ki “iyi biri” olmaya alışmışsak, kırmamaya, üzmemeye, herkesi memnun etmeye çalışarak büyümüşsek... Hayır demek, bir ihanete dönüşür gözümüzde. Sanki biri bizden yardım istediğinde, "hayır" dersek kötü bir insan oluruz. Sanki sevgimiz, ilgimiz, hatta değerimiz sadece “evet” dediklerimiz kadar ölçülür.
Hayır diyememek sadece bir davranış değil; bir düşünce biçimi, bir duygusal öğrenme sürecidir. Ve çoğumuz bu öğrenmeyi çok küçük yaşlarda başlarız. “Hayır” dediğimizde surat asan yetişkinleri, gönülsüzce bile olsa “evet” dediğimizde bizi öven öğretmenleri hatırla. Bize “fedakârlık” adına öğretilen pek çok şey, sınırlarımızdan vazgeçmek üzerine kurulu oldu. Oysa sınır çizmek, hem bir hak hem bir ihtiyaçtır.
Sınırlar Ne Değildir?
Öncelikle şunu netleştirmek gerekir: Sınır çizmek bencillik değildir. Bencil olmak, yalnızca kendi ihtiyaçlarını önemsemek ve başkalarının gereksinimlerini yok saymak anlamına gelir. Oysa sağlıklı sınırlar, hem kendinin hem de karşısındakinin haklarını tanımaktır. “Ben bunu yapmak istemiyorum ama seni anlıyorum” diyebilmek bir duygusal olgunluk göstergesidir.
Sınırlar aynı zamanda bir duvar da değildir. Kimseyle bağ kurmamak, kimseye yaklaşmamak, kimseye izin vermemek… Bunlar da sağlıksız bir başka uçtur. Sınır; esnek ama sağlam bir çit gibi düşünülmelidir. Gerekli
olduğunda içeri alır, gerektiğinde korur.
Hayır Diyememek Nereden Gelir?
Hayır diyememek çoğu zaman çocuklukta başlar. Eğer çocukken sınırlarımıza saygı gösterilmediyse – biri saçımızı çektiğinde “boş ver, çocuk işte” denildiyse, istemediğimiz bir öpücüğü “ayıp olur” diye kabul etmek zorunda kaldıysak – hayır demeyi ayıp, yanlış ya da suç gibi öğrenmiş olabiliriz. Ve büyüdüğümüzde, bu öğrenilmiş kalıplar bizimle gelir.
Ayrıca hayır demek, çoğu zaman ilişkiyi riske atmak gibi hissedilir. "Ya beni sevmezse?", "Ya bir daha bir şey sormazsa?", "Ya aramız bozulursa?" gibi korkular, gerçek duygularımızı bastırmamıza neden olabilir. Oysa şunu hatırlamak gerekir: Bir ilişki sadece senin “evet” demenle sürüyorsa, o ilişki zaten sağlıklı değildir.
Sınır Koymak Kimi Zorlar?
Bu noktada şunu sormak gerekir: Neden bazı insanlar bizim sınır koymamızdan bu kadar rahatsız olur? Çünkü alışmamışlardır. Çünkü senden hep “evet” almışlardır. Onlar için senin “hayır”ın, kendi konforlarının sarsılmasıdır. Bu noktada, bir sınır koyduğumuzda karşı tarafın gösterdiği tepki aslında o ilişkinin doğasını ortaya çıkarır.
Bir insan senin hayır demeni anlayışla karşılıyorsa, o ilişkide karşılıklı saygı vardır. Ama bir hayır tüm ilişkiyi bozmaya yetiyorsa, orada zaten gerçek bir bağ değil, bir alışveriş vardır: “Sen bana hep ver, ben seni seviyorum.”
Sınır Koymak: Kendine Sadakat
Hayır diyebilmek, aslında kendine sadık kalmaktır. “Ben bunu yapmak istemiyorum” diyebilmek bir iç huzur ve özsaygı meselesidir. Evet, hayır dedikten sonra suçluluk hissedebilirsin. Bu çok doğal. Ama zamanla, o suçluluk yerini bir hafifliğe bırakır. Çünkü bir kere kendi değerini kendi onayınla belirlemeye başladığında, başkalarının seni onaylamasına olan ihtiyaç azalır.
Sınır koymak, sadece ilişkileri düzenlemez; zaman yönetimini, enerjiyi, ruh halini de doğrudan etkiler. Sürekli başkaları için yaşayan bir insan, zamanla tükenir. Kendi ihtiyaçlarını, hayallerini, bedenini, duygularını bastırmak zorunda kalan biri, yavaş yavaş kendini kaybetmeye başlar. Ve sonunda şu cümle gelir: “Ben artık kendimi tanıyamıyorum.”
Peki, Nasıl Öğrenilir Hayır Demek?
İlk adım: Farkındalık. Kendini tanımaya başlamak. Hangi durumlarda istemediğin halde evet diyorsun? Hangi ortamlarda sesin kısılıyor? Bedenin ne zaman geriliyor?
İkinci adım: Küçük “hayır”lar denemek. Her şeyden bir anda vazgeçmek zorunda değilsin. Ama küçük bir şeyle başla. Belki bir arkadaşının ısrarla çağırdığı bir buluşmaya gitmemek… Belki gece gelen bir mesajı sabah cevaplamak… Belki her seferinde senin organize ettiğin aile yemeklerinden birini pas geçmek…
Üçüncü adım: Suçlulukla baş etmeyi öğrenmek. Hayır demek, bazen suçluluk duygusunu da beraberinde getirir. Ama unutma: Suçluluk, yeni bir alışkanlık kazandığında geçici olarak ortaya çıkan eski kalıpların sesidir. Zamanla azalır. Ve onun yerini özgürlük alır.
Gerçekten Sağlıklı Bir İlişki Ne Zaman Başlar?
Sen kendi sınırlarını tanıdığında ve bunları ifade ettiğinde başlar. Ve bu, karşındakine de bir alan tanır. Çünkü sınır koymak, sadece kendini değil, karşındakini de tanımaktır. Gerçekten sevdiklerinle kurduğun bağlarda artık “mecburiyet” değil, “gönüllülük” olur. Ve işte o zaman sevgi daha gerçek, ilişki daha sağlam, sen ise daha huzurlu olursun.