Mersin’in yüksek rakımlı köylerinde, zaman sanki başka bir ritimde akıyor. Betonun, ekranın ve suskunluğun hüküm sürdüğü kentlerden uzakta burada acılar ezgilerle, sözlerle, ağıtlarla hala dile geliyor. Toroslar'ın yamaçlarına kurulu Yörük ve Türkmen köylerinde, ağıt söyleme geleneği kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Ancak teknoloji, göç ve kentleşme bu kültürel mirası sessizliğe itiyor. Uzmanlar, ağıtların yalnızca manevi yönüyle değil sosyokültürel olarak da bir değer taşıdığına dikkat çekiyor.
Yasın ve Belleğin Sesi Ağıtlar Nereden Geliyor?
Ağıt, Türk kültüründe hatırlamanın ve kayıt tutmanın dili. Kökeni Orta Asya’ya, İslamiyet öncesi dönemlerdeki yuğ törenlerine kadar uzanıyor. O dönemlerde ölenler için "sagu" adlı şiirler söylenirdi. Bu gelenek Anadolu’da, özellikle kırsalda yaşamaya devam etti. Mersin’in dağ köylerinde ise neredeyse hiç bozulmadan günümüze ulaşmış durumda.
Tarsus’tan Anamur’a kadar pek çok ilçede ağıt geleneğinin hâlâ canlı olduğu görülüyor. Ancak burada ağıt sadece ölüler için değil, gelin uğurlarken, asker gönderirken, hatta sevilen bir hayvan kaybedildiğinde de yakılıyor. Bir köylünün dediği gibi: “Yürekte ne varsa, dilde ağıt olur bizde.”
Sözün Ustası, Acının Taşıyıcısı: Ağıtçılar
Köylerde ağıt söylemek bir uzmanlık işi. Bu geleneğin taşıyıcıları ise ağıtçılar. Büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan ağıtçılar, cenaze evinde, mezarlıkta ya da köy meydanında, kimi zaman doğaçlama, kimi zaman ezbere söyler. Para karşılığı profesyonel ağıt yakanlar ise halk arasında “sığıtçı” olarak anılır.
Kılık kıyafetleri, ses tonları, dizeler arasına serpiştirdikleri yerel imgeler hepsi başlı başına bir anlatıdır. Genellikle kendi yaşadığı kayıplardan sonra bu yola giren kadınlar, sadece yasın değil, kolektif hafızanın da temsilcileri hâline gelir. “Ben ilk ağıdımı kardeşim için yaktım,” diyor yaşlı bir ağıtçı kadın.
“O günden sonra dilim sustuğunda bile içimde ağlamaya devam ettim.”
Kayıp Sadece Canlarda Değil, Gelenekte de Büyüyor
Bu güçlü kültürel miras günümüzde tehdit altında. Mersin’in merkezinde, kentleşmenin yoğun olduğu bölgelerde ağıt söyleme geleneği neredeyse tamamen kaybolmuş durumda. Yaşlı kuşakla birlikte gelenek de yavaş yavaş siliniyor. Gençlerin bu geleneğe ilgisizliği ve yeni yaşam biçimlerinin ağıta yer bırakmaması, uzmanları harekete geçirmiş.
Bu nedenle ağıtlar, ses kayıtları, fotoğraflar ve yazılı metinler hâlinde arşivleniyor. Her biri hem birer belge hem de birer uyarı niteliğinde. Çünkü bu sesler sustuğunda, bu söz sanatı ile birlikte aynı zamanda bir topluluğun belleği de sessizliğe gömülecek.
Ağıtlar Yaşayan Kültür
Uzmanlar Mersin’de 130'un üzerinde ağıt metni olduğunu belirtiyor. Bunlar; çocuk ölümleri, askerlik, evlilik, hastalık, doğal afetler ve hayvan kayıpları gibi geniş bir tematik yelpazeye sahip. Üstelik ağıtlarda sadece acı değil günlük yaşam da yer alıyor. Evin düzeni, yöresel bitkiler, meyveler, hatta kullanılan ev eşyaları bile dizelere yansıyor.
Bazı ağıtlar, türkü, mani ya da ninni formuna bürünüyor. Bu yönüyle ağıtlar bir kültür atlası gibi çalışıyor. Her dizede bir zamanın tanıklığı ve Toroslar'ın hafızası gizli.