Üzerinden yaklaşık olarak 1,5 ay geçmesine rağmen, Türkiye’nin siyasi dengelerini altüst eden ve oy dağılım haritalarını büyük ölçüde kırmızıya boyayan 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları, kamuoyundaki güncelliğini korumaya hala devam ediyor. Siyasal ve sosyal yapılarda köklü değişikliklere ve çok şaşırtıcı gelişmelere neden olması dolayısıyla bu seçim sonuçları, uzunca bir süre daha gündemdeki öncelikli yerini koruyacak ve çeşitli yönleriyle kamuoyundaki tartışmalı konumunu da sürdürecekmiş gibi görünüyor. Yüksek Seçim Kurulu seçimin kesin sonuçlarını açıkladı. Çok büyük oranda belediyeler el değiştirdi. Bu değişiklikle birlikte takkeler düştü ve kel göründü. Acı gerçekler bir bir ortaya çıktı. Birkaç istisna dışında hemen hemen tüm belediyelerimiz büyük bir borç bataklığına saplanmışlardı. Yeni işe başlayan belediye başkanları, binalarına astıkları büyük boy bez afişlerle devraldıkları borçları belde halkına ve kamuoyuna ilan ettiler. Kamuoyuna yansıyan borç miktarları akıllara durgunluk verecek nitelikteydi. Manisa’nın Yunusemre ilçesindeki belediye borçlarını ise, ilçenin nüfusuyla, yapılan belediye hizmetleriyle ve belediyenin gelirleriyle oranladığımızda, ortaya çıkan farkı akılla, mantıkla ve izanla açıklamamız pek mümkün gibi görünmüyordu. Çoğu belediyenin kasasında, belediye personellerinin maaşlarını bile ödeyecek paraları yoktu. Yeni işe başlayan belediye yönetimleri, tüm işlerini güçlerini bir tarafa bıraktılar. Ve geceli gündüzlü diyebileceğimiz hummalı bir çalışma temposu içerisine girerek, belediyelerini içerisine düşürüldükleri bu borç bataklığından ve kaynak yetersizliği girdabından kurtarmak için çareler aramaya başladılar. Borçlanma konusunun sadece birkaç belediye ile sınırlı değil, tüm belediyelerle ilgili genel bir konu olması nedeniyle borçlanma sorunu ve belediyelerde borç ve risk yönetimi yaklaşımı çok çeşitli platformlarda tartışılan güncel bir konu haline geldi. Hemen baştan söylememiz gerekirse bir belediyenin tek başına borçlu olası, o belediyenin kötü yönetilip yönetilmediğinin ölçüsü değildir. Hiç yatırım ve hizmet yapmazsanız hiç borcunuz olmaz. Önemli olan borçlarınızla ne gibi yatırımlar ve hizmetler yapıp yapmadığınızdır. Daha da önemlisi borçlarınızın iyi yönetiliyor olup olmadığınızdır. Belediyenizde bütçe disiplinine uyuluyorsa, borçlarınızın karşılığı varsa ve hangi borcunuzun, hangi kaynaktan ne zaman ödeneceğine ilişkin ciddi ödeme planlarınız varsa; tek başına borçlu olmanız nitelikli bir belediye yönetimi sergilemeniz ve nitelikli hizmet götürmeniz için ciddi bir engel değildir. Her şeyin olduğu gibi borçların da ve belediyeyi bekleyen risklerin de bir yönetimi vardır. Ve önemli olan belediye borçlarının bu bilgi ve bilinç ile ve bilimsel borç ve risk yönetimi yaklaşımı ile yönetilmesidir. Türkiye’de belediyelerin borçlarla yönetilmesi kaçınılmazdır. Bu durum büyük oranda belediyelerin merkezi idarenin vesayeti altında olmasından, belediye hizmet ve görevlerinin fazlalığından, belediye gelirlerinin yetersiz olmasından ve çok büyük oranda mevcut mevzuattan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle merkezi yönetim zaman zaman çeşitli yasalar çıkartarak belediyelerin öncelikle devlete olan vergi borçlarını silme, sigorta primlerini terkin etme ve belediyelerin mali yapılarını güçlendirme yoluna gitmektedir. Yoksa belediyeleri içerisine düştükleri bu borç bataklığından kurtarabilmek mümkün olamamaktadır. Bu nedenle günümüzdeki belediye yönetimleri, bireysel olarak bu borç sorununu kendi başlarına çözmeye çalışırlarken, merkezi yönetim nezdinde de geçmişte çıkartılan bu tip yasalara benzer, belediyeleri borçlardan kurtarma yasalarının çıkartılması için çeşitli girişimlerde bulunmalıdırlar. Türkiye’de belediyeleri borçlanmaya iten asıl neden, artan kentleşme ve hizmet yükümlülüğü nedeniyle artan harcamalarını yeterli gelir kaynaklarıyla destekleyememeleridir. Özellikle büyük altyapı harcamaları borçlanmaya neden olmaktadır. Kentleşmenin aşırı ve düzensiz bir şekilde gelişmesi, sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, çok büyük mali kaynaklar gerektiren sosyal belediyecilik anlayışı adeta uygulanması zorunlu bir model olarak algılanmaya başlanmıştır. Belediyeler, altyapı yanında üst yapıyla ilgili harcamalara da kaynak ayırmak ya da kaynak bulmak sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Günümüzde belediyeler hem Belediyeler Kanununda tanımlanmış olan zorunlu belediye hizmetlerini yerine getirmeye çalışmakta hem de geçmişten gelen çarpık kentleşmenin neden olduğu sorunların maliyetlerine katlanmaktadırlar. Bunların yanı sıra alternatif yatırımlarla kentin kalkınmasını ve büyümesini de sağlamaya çalışmaktadırlar. Bütün bunların yanında sosyal yönden dezavantajlı gruplara yönelik yardım faaliyetlerini de yürütmektedirler. Belediyelerin bu şekilde her alanda etkin olmak gibi olağandışı çeşitli işlevler üstlenmeleri, kimi zaman gelirlerinin harcamalarını karşılayamaması ve borçlanmaya başvurulması gibi çeşitli olumsuzluklarla karşı karşıya kalmalarına neden olabilmektedir. Yasa koyucu, borçlanma gibi olumsuzluklarla karşılaşan belediyelerin nasıl bir yol izleyeceklerine ilişkin çeşitli düzenlemeler yapmıştır. Bu durum, 5393 sayılı Belediyeler Yasasının 15. Maddesinde yer almış ve borç almak, belediyenin yetkileri ve imtiyazları arasında sayılmıştır. Aynı maddede Belediye meclisi, belediyelerde borçlanmaya karar veren organ olarak belirtilmiştir. Aynı yasanın 68. Maddesine göre ise; belediye, görev ve hizmetlerinin gerektirdiği giderleri karşılamak amacıyla borçlanma yapabilir ve tahvil ihraç edebilir. Tahvil ihraç edebilmek çok önemli ve ayrıcalıklı bir olanaktır. İlgili yasalarda bu konuyla ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Belediyeler yasası belediyelerin iç ve dış borçlanma yapabilmelerine izin vermiş ve buna ilişkin ayrıntılı düzenlemeler getirmiştir. Ancak borç söz konusu olduğunda; mali yapısı ne kadar güçlü olursa olsun borçlanma kapasitesinin üzerinde borçlanan bir belediyenin her zaman geri ödemeyi aksatması olasılığı ve riski vardır. Bu nedenle çeşitli kamu otoriteleri ve uzmanlar, borçlanma kapasitesini bir belediyenin önemli mali göstergelerinden birisi olarak göstermişlerdir. Aynı uzmanlar, kredi derecelendirme kuruluşlarının belediyeleri derecelendirmelerini, tahvil sigortası uygulamasını ve bankalar tarafından verilecek olan teminat mektuplarını belediyelerin borçlarını geri ödememeleri riskini azaltacak yöntemler arasında saymışlardır. Belediyelerin asıl borç yönetimi bütçe disipliniyle sağlanabilir. Bu disiplin sağlanamadığı takdirde belediyelerde borç yönetimini sağlamak ve bütçeyi disiplin altına almak amacıyla; 09/04/2002 Tarih ve 4749 Sayılı “Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 12. Maddesinde düzenlenmiş olan “Borç ve Risk Yönetimi Komitesi’ne” benzer bir idari birimin ya da bir ihtisas komisyonunun belediye bünyesinde kurularak belediyenin borçlar idaresinin bu yönetsel birim tarafından yürütülmesi sağlanmalıdır. Ağır borç yükü altında bunalmış ve ne yapacağını bilemez hale gelmiş olan belediye yönetimlerinin bu bunalımdan kısa vadede, etkin, verimli, hukuki ve bilinçli bir şekilde çıkabilmeleri için şimdilik başkaca bir çıkış yolu pek de olası gözükmemektedir.