Güzel bir mayıs sabahında, Mersin'in Çukurkeşlik köyüne gitmek için birçok nedenim
vardı aslında. Bunları tek tek sıralamadan önce köyün keyifle geçilen yolundan
bahsetmeliyim. Mersin'e 20 km uzaklıktaki bu şirin köy, adından da anlaşılacağı üzere
Torosların eteklerindeki kanyonlardan birinin içinde, etrafı yükseltilerle çevrili çukur bir
alanda kurulmuş. Mersin'in kuzeyindeki köye; Karaisalı, Çavak, Hamzabeyli ve Işıktepe
köylerinden geçilerek ulaşılır. Eski adı Efreng olan Müftü deresinin kıyısı boyunca uzanan
yoldaki ilerleyişinize, Torosların eriyen kar sularının şırıltısı eşlik eder. Baharın yaklaştığı bu
günlerde, derenin iki yanında uzanan portakal ve limon ağaçlarının açmaya başlayan
çiçeklerinin kokusu da ' İyi ki Akdeniz ikliminde yaşıyorum' cümlesini kurdurur size.
Yeni dünya, şeftali, portakal, üzüm ve kivi gibi birçok meyvenin yetiştiği köye
ulaştığınızda, önce tüm ruhunuzu saran baharın coşkusuyla, bir sendeleyeceksiniz. Sonra
hakim bir noktadaki köy kahvesinde, mükemmel bir manzara eşliğinde içeceğiniz çay da sizi
kendinize getirecektir. Tarım alanlarının az olmasından dolayı, doğal yaşamın tüm
güzelliklerine şahit olabileceğiniz Çukurkeşlik köyünün, Mersin'e olan yakınlığı da burayı
daha da önemli kılıyor.
Doğa turizmi için oldukça elverişli bir konuma sahip köyde, görülmesi gereken üç
önemli yer var. Bardini Vadisi bunlardan sadece birisi. Vadiyi milyonlarca yıldır aşındırarak
oluşturan Efreng deresi, serin sularının kaynağını ta Arslanköy'ün yukarılarından alır,
Çukurkeşlik'ten ve adını yukarıda saydığım köylerin içinden geçen dere, Mersin'de
Akdeniz'in tuzlu sularına karışır. Birçok kelebek türüne ev sahipliği yapan 8 km
uzunluğundaki vadide, av yasağı olmasından dolayı dağ keçisi, keklik gibi hayvanları
gözlemlemek mümkün. Tamamıyla bakir kalmış Bardini Vadisi, Mersin'e bu kadar yakın
olduğu halde pek de bilinmez. Oysa bu güzellikte bir vadinin en azından bugüne kadar hak
ettiği ilgiyi görmesi gerekirdi. Öte yandan insanların burayı yeterince tanımaması, belki de
buranın bu kadar doğal kalmasını sağladı. Bir zamanlar bu doğa cennetinin göbeğine, taş
ocağı yapılacağı gündeme gelmişti. Neyse ki köylülerin ve doğaseverlerin gösterdiği haklı
tepkilerden sonra, bu yanlıştan dönülmüştü.
Vadinin güney yönünden bitimine yakın kısmındaki Barut İni Mağarası da ilgimi çeken
ikinci yer. Bardini Vadisi'nin sarp yamacında oluşmuş, doğal bir mağara olan Barut ini
önemini, Kurtuluş Savaşı'nda yöredeki Kuvayi Milliyecilerin mücadelesinden alır. Kuvvacı
kahramanlar, mağarada barut yapmışlar ve burayı saklanma yeri olarak kullanmışlar. Bu
fedakar insanların hepsinin ruhları şad olsun.
Çukurkeşlik'te gördüğüm üçüncü önemli yer de Çukurkeşlik Kaya Kilisesi. Köyün
yaklaşık 5 km güneyinde oldukça yüksek, sarp bir kayalıkta kurulan kaya kilisesine, yoldan
yarım saatlik bir tırmanışla ulaşılır. M.S. 7. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen kilise, aslında üç
katlı ama içine girmek çok da mümkün değil. Oyuk bir kaya yüzeyinin önüne örülen kesme
taşlarla yapılması, kilisenin, kaya kilisesi adını almasını sağlamış. Yapıldığı kayanın yüzey
rengine yakın taşlarla örülmesi, kiliseye doğal bir kamufulaj sağlamış. Roma
İmparatorluğu'nun kurulduğu ilk yıllarda, Hristiyanlara yapılan baskılar ve zulümler, o dönemde insanları mağaralara, yer altı şehirlerine ve dağların içine gizlenmiş kaya kiliselerine
yöneltmiş. Mersin'de bunun gibi daha onlarca örneği görebilirsiniz.
Yüz küsur hanelik yamaç köyü Çukurkeşlik, bütün doğallığı ve gizemiyle, bahar
aylarında her zaman bir cazibe merkezi olmuştur, olacaktır. Yeter ki doğaseverler bu şirin
köyün, nadide güzelliklerini sunmak için verdiği sese kulak versin.