19 Mayıs, sadece bir takvim yaprağındaki tarih değildir. O, bir halkın kaderini yeniden yazmak üzere Samsun’da filizlenen umudun, cesaretin ve kararlılığın adıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu toprağına attığı o ilk adım, emperyalizme karşı başlatılan destansı bir yürüyüştür. Bu yürüyüş sadece işgale karşı değil, aynı zamanda cehalete, gericiliğe, ayrımcılığa ve zalimliğe karşı da bir başkaldırıdır.

Bu topraklar, bin yıllardır nice direnişlere tanıklık etmiştir. Pir Sultan Abdal gibi halk ozanları, yüreklerini ortaya koyarak zalime boyun eğmeyen bir geleneğin sesi olmuştur. O, mazlumun yanında durmuş, adaletsizliğe karşı diliyle, sazıyla direnmiştir. İşte Mustafa Kemal de, halkın iradesini yok sayan saltanat ve işgal düzenine karşı aynı dirençle ayağa kalktı. Her ikisi de farklı yüzyıllarda, farklı biçimlerde, ama aynı hakikat için savaştı: Zulme karşı hakikatin ve halkın tarafında olmak. Atatürk’ün devrimciliği ile Pir Sultan’ın zulme karşı direnişi bu yüzden aynı damardan beslenir.

Atatürk, bu kadim toprakların mayasında var olan bu direnci, çağdaşlıkla ve akılla buluşturdu. Emperyalist kuşatmaya karşı yürüttüğü amansız mücadele sadece bir askeri zafer değil; aynı zamanda halkın kendi kaderini tayin hakkının zaferidir. O, silahı kadar sözüyle de savaşmış, hem cephede hem de kürsüde savaşarak milletine laikliği, bağımsızlığı ve çağdaşlığı miras bırakmıştır.

Atatürk’ün gençliğe duyduğu güven boşuna değildir. Çünkü gençlik; yeniliğin, değişimin, yani devrimin adıdır. “Bütün ümidim gençliktedir” derken kastettiği; körü körüne biat eden değil, sorgulayan, öğrenen, dönüştüren bir gençlikti. O yüzden 19 Mayıs, sadece bir bayram değil; bir sorumluluktur. Her genç, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı günkü kararlılıkla, bugün de adalet için, barış için, özgürlük için ayağa kalkmalı; ülkesine, halkına ve geleceğine sahip çıkmalıdır.

Ve unutulmamalıdır ki Atatürk'ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü, sadece bir diplomatik slogan değil, insanlık tarihine yazılmış en anlamlı barış çağrılarından biridir. O, ulusal bağımsızlığı savunurken, hiçbir halkın özgürlüğüne kastetmeden bunu yaptı. Barışçıl ama devrimci, kararlı ama hakça bir duruş sergiledi.

Bugün, onun izinde yürüyen her birey, hem bu toprakların hoşgörüsünü, hem de zalime karşı direncini taşımalıdır yüreğinde.

Ve o ruhu yaşatmak için...

BU YOL DEVRİM YOLUDUR

Her yer karanlıktı bir kıvılcım yandı

Samsun’dan doğdu umut ufku aştı

Bir millet uyandı yürek yandı yandı

Zincirleri kırdı, sancağını açtı

Ne hilalin altında boyun eğdi baş

Ne göğe yükselen sözden geri dönüldü

Pir Sultan’ın sesiyle yankılandı taş

Ve zulmün surları birer birer çöktü

Kimi yandıkça çoğaldı külüyle dirildi

Kimi bir çift mısrayla çağları devirdi

Yol ki uzun dikenli taşlıydı belki

Ama yürüyenler bendini çevirdi

Bir el uzandı mazlumun yüreğine

Bir ışık düştü Anadolu’nun çehresine

Karanlık çağa yazıldı tek kelime

Devrim

Ve yürüdü halk özgürlük denilen nehre

Her dağın ardında bir türkü yankılanır

Her türküde umut isyan barış barınır

Ve bil ki gençliktir en büyük yemin

Bu yol Mustafa Kemal’in

Bu yol halkın yoludur

Bu yol devrim yoludur