1950 ve sonrasında toplum yapısını değiştiren, aynı zamanda sosyal hareketliliği sağlayan en önemli olgulardan biri göç olmuştur. Göç bulunulan yerin şartlarının zorluğundan kaynaklı ya da daha iyi şartları elde etmenin isteği ile ortaya çıkmıştır. Tarihin en eski dönemlerinden beri süregelen bu hareketlilik toplumları çok yönlü etkilemiştir. Sadece yer değiştirme olarak görmenin yeterli olmadığını biliyoruz. Büyük bir değişim süreci olması durumun ne denli sancılı bir süreç olduğunu gösteriyor. 1950 sonrası özellikle ülkemizde yaşanan köyden kente göç hareketliliği kırsal ve kentsel yapıda büyük değişimleri beraberinde getirmişti. Geleneksel düşüncenin hakim olduğu küçük yerleşim yerlerinden kent hayatına direkt geçiş yapan aileler farklı sorunlarla karşılaşırken kendi durumlarını büyük ölçüde değiştirmiş ve aynı zamanda kentin yapısında da farklılaşmaya yol açmışlardır.

Türkiye’deki modernleşme süreci içinde gözlemlenmesi gereken en önemli durumlardan biri olan göç hareketleri köyden kente geçiş yapan insanların yüz yüze geldiği sorunlar açısından önemlidir. Kadın ve erkeğin modernleşme içindeki konumu, kapitalist üretim sürecinde ayakta kalma mücadelesi, modern hayata ve bunun getirdiği yeni alışkanlıklara uyum bunlardan sadece birkaçı. Geleneksel ve modern karşıtlığının canlı örneği haline gelen göç, geleneksel kesimin alıştığı her şeyin kentte baştan dizayn edilmesi hatta yerle bir hale gelmesi ile karşılaşmalarını kaçınılmaz hale getiriyor.

Kadın erkek konumları ve geleneksellik adı altında ataerkil yapı içinde sıkışmış kadının temsili aslında tüm sürecin bir özeti halinde karşımıza çıkıyor. Üzerine konuşacağımız üç filmde de kadınların tüm zorlukların içinde modernleşmeye ve onun getirdiği kurumlara uyum sürecinde öncülüğü üstlendiğini görmekteyiz. Bu uyumu gerçekleştirmeye çalışan kadınların yanında erkekleri ise aynı geleneksel kalıplar arasında yaşamaya ve bu kalıpları yaşatmaya çalışmaya devam ederken görüyoruz.

Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Kemalist modernleşmenin odak noktalarından biri olan kadın, bu üçlemenin zaman aralığında da özneliğini kaybetmemiş, geleneksel muhafazakar kalıplar içinde nefes almaya ve çevresine örülen duvarlardan kurtulmaya çalışmaktadır. Filmdeki kadın ve erkeklerin konumu üzerinden modernlik – geleneksellik, kadın – erkek, eski – yeni karşıtlığı gözler önüne serilmekte ve modernleşme sürecinde göç olgusu analiz edilmektedir. 3 film bütün olarak incelendiğinde kadınların uyum süreci konusunda mücadele ettiğini izlerken, erkeklerin ise feodal yapıyı, muhafazakârlıklarını korumaya çalıştıklarını ancak yeni kapitalist düzen içinde çözülmeye başladıklarını görüyoruz. Göçün tüm bireyler üzerindeki yıkıcı etkisi sistemin ve toplumun tüm sancıları gözler önüne seriliyor. Bütün bu izlenimleri yaşayan üçlemenin ilk iki filmi olan Gelin ve Düğün 1973, son film Diyet ise 1974 yapımı.

GELİN

Üçlemenin ilk filmi Gelin topraklarından ayrılan anne, baba ve abisinin yanına sahte gelen bir aileyi merkeze alarak ilerliyor. Küçük bir bakkal dükkanı işleten baba ve büyük oğlunun bu dükkana bağladığı zengin olma hırsı ve sermaye düşkünlüğü Meryem’in küçük oğlunun bu hırsa kurban olmasıyla sonuçlanıyor.

Akad, bu filmde yalnızca göç ve göçün getirdiği değişimi değil tüm toplumda yaşanan yeni düzen dengelerini aktarıyor. Kapitalizmin ve şehir düzeninin insan hayatını ve toplumu nasıl dizayn ettiğini ve bu dizayn sonucu tüm ilişkilerin, iş hayatının nasıl sömürüye açık hale geldiğini merkez alınan aile üzerinden aktarıyor. Vahşi kapitalizm olarak adlandırılan düzen içinde sermaye, para ve güç ilişkilerinin ne denli önemli olduğu, göç ederek bu düzene uyum sürecine başlayan insanların sınıfsal ayrım içinde yerini nasıl aldığı filmin bütününde işleniyor.

Gelin bu tip toplum analizleri ve sınıf çelişkilerini yansıtırken aynı zamanda Meryem üzerinden kadının aile içinde nasıl bir konum aldığını ve erkeklerin sermaye hırsı içinde neleri kurban ettiği gözler önüne seriliyor. Ailenin muhafazakar, feodal ve ataerkil yapısı içinde Meryem’in alacağı pozisyon yeni bir hayat içinde olur ve evi terk ederek kişisel özgürlüğü ile işçi sınıfı yanına yerini alır. Evliliğinin başından beri ev içindeki erkeklerin iktidarı altında ezilen karakter aile, feodal yapı, gelenekler ve din kıskacı içinde kendi hayatının egemenliğini asla eline alamamış ancak emek ve üretim konusunda hep özne olmuştur. Sadece erkek iktidarı değil ev içindeki kadınların da hiyerarşik yapısı altında ezilen Meryem için kırılma noktası oğlunun tedavisi yerine tüm birikimin sermaye hırsına harcanması sonucunda ameliyat olamayınca oğlunun ölmesi olur. Oğlunun bayram sabahı ölmesi sonrası kesilecek koçu serbest bırakması kapitalist düzen uğruna kurban edilen oğlu için simgesel bir tepki olarak yansır. Oğlu ölünce evi terk eden Meryem onun uğruna katlandığı her şeyi geride bırakır ve tüm gelenekleri yok sayar.

DÜĞÜN

Üçlemenin ikinci filmi Düğün aynı noktalara vurguyu bu kez Urfa’dan İstanbul’a göç eden altı kardeş üzerinden yapar. Ayakta kalmak için emeklerini satacak olan ailenin içinde bu kez yönetimi eline alacak ataerkinin simgesi ise en büyük abi Halil olur. Abla Zelha ise tüm zorluklara karşı aileyi bir arada tutmaya çalışmaktadır. Gelin ile aynı mekanda çekilen filmde Zelha, tüm gücüyle sermaye var etmeye, tüm aileyi geçindirecek küçük bir araba için yiyecek üretmeye başlar. Burada en önemli metaforik anlatım “insan eti yemek” tabiriyle karşımıza çıkıyor. Şehir düzeni içinde ayakta kalmaya çalışan kardeşlerin emeklerini satması ve hırsın altında ezilmeleri vahşi kapitalizmin nasıl insan etini aşerdiğini çarpıcı şekilde yansıtıyor. Evin iktidar sahibi Halil başlık parası için kız kardeşlerini satmaya ve Zelha’nın çırpınışları bunu yüzümüze vururken tahribatın ne denli büyük olduğunu gösteriyor. “Gelin”de karşılaştığımız gibi kadın karakter düzeni değiştirmenin, isyanın, karşıtlığın öznesi oluyor ve gelenekselliğin simgesi ataerkil erkek önünde set olmaya çalışıyor.

DİYET

Üçlemenin son filmi Diyet ise ilk iki filmde tüm çıplaklığıyla sergileme sermaye düzeninin içine giriyor ve bir fabrika çevresinde geçiyor. Son filmin tamamlayıcılığını ilk iki filmde aynı ev ve bahçede geçen olayların artık göç sürecinin getirdiği etkiyle dışa açılımın ve üretimin içine dahil olarak sınıfsal yapıya katılmanın yansıtılmasıyla görüyoruz. Yavaş yavaş sınıf bilincinin oturmasıyla hikaye fabrika ve gecekondu mahallesi içinde geçer. Karakterlerimiz Hasan ve Hacer cıvata fabrikasında emekçi olan ve evlilik planları yapan kişilerdir. İki emekçi de içinde bulundukları düzenin ve bu düzende var olabilmek için verecekleri diyetin farkındadırlar. Karakterler fabrika içinde başlayan sendikal hareketleri ve tüm üretim düzenini kavrayışta zorluk yaşasa da yavaş yavaş ilerlerler. Sınıf düzeni içinde işçiliğin, emek satmanın güvenli ve garanti hayat sağlamayacağı vurgusu yapılır. Son filmin tamamlayıcılığı bir kez daha burada karşımıza çıkar. Gelin filminin Meryem’i özgürlüğünün tek çaresini fabrikada çalışmakta bulur ve gerçekleştirir. Düğün filminin karakterleri ise satılarak başka bir egemen erkeğin boyunduruğu altına girmektense çalışarak ayakta durmayı hedeflemiştir. Ancak Diyet filminde ise karakterler emek sömürüsü altıda sadece çalışmanın onları kurtaracağını değil örgütlenmenin ve dayatılan şartlara karşı çıkmanın önemi vurgulanır. Hacer için bunun farkındalığı ve sendikaya katılma fikri komşularının fabrika kazasında sakat kalması sonucunda gelir. Eşinin karşı fikir üretmesine rağmen sendikaya katılarak düzene karış çıkan Hacer işçi haklarını savunarak hem ezen sınıfa hem de ataerkil düzene isyan eder.

Sonuç olarak; Türk Sinema Tarihi’nin en önemli yapımlarından biri olan Göç Üçlemesi, göç olgusunu, Türkiye’nin modernleşme sürecini, kadının bu sürece uyumunu ve çabalarını, ataerkil düzene eleştirileri bir arada görüyoruz. Kapitalist düzen içinde sıkışan insanların göçle geldikleri şehirde bu düzenin etkisiyle vahşileşmesini izlerken kadını yok sayan tavırları, feodal düzenlerini ve geleneklerini korumaya çalışmalarını ama çözülme sürecine çoktan girdiklerini görüyoruz. Bütün bu süreçte köyden kente göç eden bu aileler düzene ve şehre kurbanlarını vermiştir. Meryem oğlunu, Zelha kardeşlerini, Hacer ise sevdiği kişinin kolunu.