Arkeolojik kaynaklarda “Plutonium” veya “Korykos Mağarası” olarak da geçen yapı, yalnızca fiziksel yapısıyla değil, taşıdığı simgesel anlamlarla da dikkat çekiyor. Yerli halk arasında hâlâ gizemini koruyan bu oluşum, hem mitolojik hem de tarihi belgelerde geçen cehennem tasvirleriyle birebir örtüşen özellikler taşıyor. Bu nedenle bölgeye gelen her ziyaretçi, taş basamaklardan aşağı inmeye karar vermeden önce bir an tereddüt yaşıyor.
Antik çağda ‘ölüler diyarının kapısı’ olarak biliniyordu
Cehennem Kapısı, Tarsus’un batı yönündeki dağlık alanda, doğal bir çöküntü ve mağara sisteminin içinde yer alıyor. Antik dönem yazarlarından Strabon ve Plinius’un da bahsettiği bu alan, özellikle Roma döneminde önemli bir dini ritüel merkezi olarak kullanılmış. Yeraltı tanrısı Hades’in yeryüzüyle olan bağlantı noktası olarak kabul edilen bu mağarada, antik kaynaklara göre kehanetlerde bulunuluyor, ayinler düzenleniyordu.
Mağaranın iç kısmında oluşan yoğun gaz çıkışı nedeniyle hayvanların mağaraya girdikten kısa süre sonra öldüğü, bu durumun da antik halklar tarafından ‘tanrıların gazabı’ olarak yorumlandığı biliniyor. Bugün yapılan modern analizlerde ise mağara içinden çıkan karbon dioksit oranının insan sağlığına zarar verebilecek düzeyde olduğu tespit ediliyor. Bu doğal durum, mitolojik anlatılarla birleştiğinde mağaranın ‘ölüm kapısı’ olarak anılmasına neden olmuş.
Yapının girişine ulaşmak için kayalık yamaçlardan inilmesi gerekiyor. Doğal taş merdivenler, zamanla aşınmış olmasına rağmen hâlâ ayakta. Mağaranın içi ise karanlık, nemli ve oksijen oranı düşük bir ortam sunuyor. Bu da yalnızca fiziksel değil, psikolojik olarak da gireni etkileyen bir deneyim oluşturuyor. Bugün mağaraya giriş kontrollü şekilde yapılsa da, yerel halk buraya hâlâ temkinli yaklaşıyor.
Mitolojiyle arkeoloji Tarsus’un bu noktasında kesişiyor
Cehennem Kapısı’nın mitolojik arka planı, yalnızca Tarsus’a değil, Antik Yunan ve Roma coğrafyasına da uzanıyor. Hades’in krallığına açılan kapı olarak kabul edilen bu tarz mağaralar, Roma İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde “Plutonium” adıyla anılmış. Ancak Tarsus’taki örnek, hem yapısal bütünlüğü hem de tarihsel sürekliliği açısından öne çıkıyor. Burada düzenlenen ayinler, yer altı tanrılarına adak adama törenleri ve kehanet pratikleri, dönemin dinsel yapısına dair önemli ipuçları veriyor.
Mağaranın bulunduğu alan, aynı zamanda arkeolojik kazılar açısından da önem taşıyor. Yüzey araştırmalarında ortaya çıkarılan seramik parçaları, sütun kalıntıları ve dini figüratif objeler, bu mağaranın yalnızca bir doğa oluşumu olmadığını; döneminin kutsal alanı olarak görüldüğünü ortaya koyuyor. Özellikle erken Roma dönemine ait mimari izler, yapının çevresinde tapınak benzeri bir yapının bulunduğunu destekliyor.
Tarsus Belediyesi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı iş birliğinde yürütülen bazı alan düzenlemeleriyle mağaranın çevresi belirli dönemlerde ziyarete açılıyor. Ancak iç kısmın tamamına erişim, hem güvenlik hem de korunabilirlik gerekçesiyle sınırlandırılmış durumda. Yerel yetkililer, yapının doğal ve kültürel miras statüsünde korunarak bilimsel araştırmalara açık tutulması gerektiğini vurguluyor.
Uzmanlar, bu alanın yalnızca turistik bir durak olarak değil, aynı zamanda antik dönem inanç sistemlerinin ve mitolojik hafızanın çözümlenmesinde anahtar rol oynayan bir arkeolojik nokta olduğunu belirtiyor. Cehennem Kapısı, fiziksel erişim kadar tarihsel okuma gerektiren çok katmanlı bir alan niteliği taşıyor. Bu yönüyle Tarsus, hem yerel halkın hem de araştırmacıların yeniden gözünü çevirdiği bir keşif noktası hâline gelmiş durumda.