“İnsanın anavatanı çocukluğudur.”
(Doğan Cüceloğlu)

Çocukluk… Kaç yaşında olursa olsun insanın içinde bir köşede hep oturur. Bazen muzip, yaramaz gülüşüyle, bazen hüzünle ve içine dönük sessiz sedasız. Çocukluğunu ne tamamen terk edebilir insan, ne de geri dönebilir. Her ne yaşamış olursa olsun orasıdır onun anayurdu, varlığı, yokluğu, eksikliği tamlığı, hüznü, mutluluğu… Nereye giderse gitsin asla değiştiremeyeceği ve vazgeçemeyeceği kendisidir. Çocukluk, dünden yarınlara yol alırken yolculuğun sonuna kadar bizimle kalacak olan yegane kendimizdir. Karakterimiz, kişiliğimiz ve ruhumuzun anlamını bulduğu yerdir. Buradan aldıklarımız azalır/artar belki ama bizi asla terk etmezler. Çocukluk, yetişkinliğe ekilen tohumların tarlası. Çocukluk en masum haliyle sevgiye ilgiye hiç bitmeyen muhtaçlıktır. Çocukluk doğduğu andan itibaren genetik kodlarıyla birlikte içinde bulunduğu ortamın en gerçekçi yansıtıcısı ve o ortamdan aldıklarının bir ömür boyu taşıyıcılığını yapmaya zorunlu olmaktır.
Kimileri şanslıdır anayurdunda sevgi, saygı, güven, değerli olduğunu hissetmek, anlaşılmak, yardım almak gibi olumlu davranışlarla yürür geleceğe, mutlu olur, kendisi olur, empatik olur, dürüst olur, öz güvenli olur ve kendinden sonraki nesillere de aktarır.
Kimileri o kadar şanslı değildir. Hayatın en acı yüzünü anayurdum dediği yuvasında ailesinde görür. Sevgi ve ilgi eksikliği, güvensizlik, ihmal, istismar, şiddet, yok sayılmak, anlaşılmamak ve değersizliğin gölgesinde bir yolculuğun içindedir. Tüm bu olumsuz ve acı yükleri de omuzlayarak, yarınlara mutsuz, kaygılı, öfkeli, bencil, yalan söyleyen, saygıdan uzak davranışlarla yürür. Hem kendi hem de kendinden sonraki nesillere bu acıları aktarır.
Kimilerimiz unutmaya o kadar meyillidir ki heybesindeki acı tatlı o yaşanmışlıkları, bambaşka birisi olma yolunda çabalar ve bazı şeyleri değiştirip geliştirebilir. Kimileri ben görmedim çocuğum görsün, ben yapmadım çocuğum yapsın diyerek kendi eksikliklerini çocuğunda tamamlama yolunu seçer. Kimileri de biz böyle miydik, bizim zamanımızda bunlar yoktu, diyerek değişime ve gelişime ayak direr ve çocuklarıyla arasında kapatılması zor boşluklar açar.
Farkında olarak veya olmadan yapılan duygusal ihmal, cinsel istismar, fiziksel istismar ve ihmal gibi etkenler çocuklarda kalıcı hasarlar bırakan yanlış ve istemediğimiz tutumlardır.
Hani sıkça esprisini yapar olduğumuz “çocukluğuna inmek” sözü tamda burada anlam buluyor. Çünkü insanların nasıl birer yetişkin olacaklarının şifreleri 0-6 yaş aralığında yaşadıklarının toplamında gizlidir.
Çocuklukta Maruz Kalınan Davranışların Yetişkinliğe Yansımaları:
Sevgi, ilgi ve hoşgörü ile güvenli bağlanmış, ihtiyaçları zamanında karşılanmış çocuklar; mutlu, saygılı, empatik ve sosyal ilişkilerde başarılı. Akademik başarıları yüksek ve duygusal farkındalıkları gelişmiştir. Karşılaştıkları problemleri kolayca çözebilen ve hemen pes etmeyen pozitif bakış açısına sahip olurlar. Temel güven duygusunun doğumdan hemen sonra gelişmeye başladığını biliyoruz.Yani bebek ve birincil bakım veren kişi arasındaki ilişkiler güvenli bağlanmanın ve diğer davranışların temelini oluşturuyor denilebilir. Sosyal ve duygusal ilişkilerdeki bağlanma şekli bebeklikteki bağlanma şeklinin devamıdır.
John Bowlby (1969)’e göre Bağlanma; “insanların hayatlarında kendileri için önemli buldukları kişilere karşı geliştirdikleri kuvvetli duygusal bağlar olarak tanımlanmaktadır.”
Güvenli Bağlanma: İnsanlarla güvene dayalı ilişkiler kurarlar. Sevmek ve sevilmek konusunda başarılıdırlar. Sevdikleri kişiye bağlı olurlar.
Saplantılı Bağlanma: Sürekli terk edilme korkusu yaşarlar. Onay ihtiyacı duyarlar. Sevdiklerinin onları önemsemediğini veya umursamadığını düşünürler.
Kaçıngan Bağlanma: Yakınlıktan ve romantik ilişkilerden uzak dururlar. Güven konusunda problem yaşarlar ve duygusal anlamda sevdiklerinin ihtiyaçlarını karşılayamazlar.
Kaygılı Bağlanma: Sürekli sevdiklerinin onları terk edip gideceğini düşünürler. Sürekli aldatılma kaygısı yaşarlar. İlişkileri hayatlarının en merkezinde olur ve çok düşünürler.
Baskıcı bir ailede yetişen çocuklar; kaygılı, öfkeli, şiddete meyilli, öz güveni düşük, akademik başarısı düşük, içe kapanık ve yalnız olurlar.
Duygusal ve fiziksel ihmale maruz kalan çocuklar; Çocukların sevme -sevilme, şefkat görme, ilgi istek ve ihtiyaçlarının görmezden gelinmesi, tehdit, korkutma, ayrımcılık, alay etme vb. davranışlar duygusal ihmaldir. Çocuğun fiziksel anlamda ihtiyaçlarının zamanında ve tam karşılanmaması da fiziksel ihmaldir(Yoksulluktan farklı olarak imkanların olmasına rağmen çocuğa yeteri kadar bu imkanların sunulmamasıdır.) Bu ihmal türlerine maruz kalındığını anlamak her zaman kolay değildir. Ancak yetişkinlikte; depresyon, kaygı bozukluğu, borderline kişilik bozukluğu, yeme bozukluğu, uyku sorunları, madde bağımlılığı görülmektedir. Yine duygusal ihmal mağdurlarında da bağlanma bozuklukları görülmektedir.
Cinsel istismara maruz kalmış çocuklar; cinsel istismar çok geniş ve hoş olmayan bir konu olsa da maalesef hayatın gerçeği. Bu çocukların yetişkinlikte gösterdikleri davranışlar; uygunsuz cinsel davranışlar, sosyal işlevsel bozukluk, depresyon ve anksiyete, intihar eğilimi madde bağımlılığı, okul terki, öz güven yetersizliği ve kişiler arası ilişkilerde problem yaşama.
Harward Üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre anneleri ile yakın ilişkide olmayan gençlerin ileriki yaşlarında ciddi hastalıklara yakalandıkları görülmüş. Hatta ebeveyn yakınlığı eksikliği, kişilerin ileriki dönemlerde geliştirdikleri hastalıklarda sigara içmek, içki içmek, ebeveynlerin boşanma durumu, ebeveynlerden birinin kaybı veya zararlı ya da zehirleyici maddelere maruz kalmaktan çok daha önemli bir katkı payına sahip olduğu görülmüş.
Anavatanında yüreğine ve ruhuna sevgi tohumları ekilmiş çocuklar yetiştirebilmek dileğiyle…

HAFTANIN ÖNERİSİ: Bu hafta ebeveynler olarak sıkı bir gözleme var mısınız? Çocuklarınıza en çok hangi davranışlarla yaklaşıyorsunuz?
NOT: Doğan Cüceloğlu hocamızı saygı ve rahmetle anıyorum. Geliştiren anne baba kitabını mutlaka okumanızı öneriyorum.