Hayatın temposu bazen öyle hızlı akar ki, çoğu zaman ya geçmişin yüküyle ya da geleceğin kaygısıyla yaşarız. Oysa gerçek yaşam, yalnızca şu anın içinde saklıdır. Anda kalmak; ne geçmişin pişmanlıklarına saplanmak ne de henüz yaşanmamış bir geleceğin belirsizliğinde kaybolmaktır.
Gün içinde kaç kez durup çevremize bakıyoruz? Gökyüzünün rengi, rüzgârın sesi, bir çocuğun gülüşü ya da yaşlı bir çiftin sokakta yürüyüşü... Hepsi de bize yaşamın mucizelerini fısıldayan detaylar. Ancak farkında olmadan bunları görmeden geçip gidiyoruz. Çünkü zihnimiz ya dünde ya da yarında.
Anda kalmak bir tür farkındalık halidir. Aynı anda hem derin bir huzur hem de yoğun bir yaşam enerjisi sunar. Geçmişin derslerini almak ama orada yaşamamak; geleceğe dair planlar yapmak ama bugünü unutmamak gerekir. Çünkü geçmiş değiştirilemez, gelecek ise belirsizdir. Bize düşen, elimizde olan tek gerçek zaman dilimi olan "şimdi"yi hakkıyla yaşamak.
"Hayatın Tam Ortasında: Anda Kalmak"
Bu sadece bireysel yaşamlarımız için değil, toplumsal olarak da geçerli. Sürekli geçmiş tartışmaların içine sıkışıp kalmak, ilerlemeyi engeller. Ya da sadece gelecek projelerle oyalanmak, bugünün sorunlarını çözmeye engel olur. Anda kalmak, hem geçmişten ders çıkarıp hem de geleceğe sağlam adımlarla ilerlemek için bir denge noktasıdır.
Gelin bugün, sadece birkaç dakikalığına bile olsa duralım. Derin bir nefes alalım, etrafımıza bakalım. Kendimize ve çevremize gerçekten kulak verelim. Anda kalmak bir seçimdir. Bu seçimi yaptığımızda, hayat çok daha anlamlı ve yaşanabilir hale gelir.
Anda kalın, çünkü hayat tam da orada yaşanıyor.