Başarmak… Kulağa ne kadar sade geliyor değil mi? Altı harf, iki hece. Ama arkasında nice çaba, nice gözyaşı, nice sabır ve çoğu zaman görünmeyen bir mücadele var.
Bir insan ne zaman başarır? Diploma aldığı gün mü? Alkışlandığı zaman mı? Yoksa başardığını kimse bilmeden, kendi iç dünyasında bir şeyleri aştığında mı? Başarıyı sadece sonuçla ölçen bir toplumun içinde, çoğu zaman başarının asıl değeri gözden kaçıyor. Oysa bir adım atmak bile, bir karanlıktan çıkmak kadar değerlidir.
Görünmeyen Emekler
Bir müzisyeni sahnede alkışlarız ama onun gece yarılarına kadar süren provasını, parmaklarını kanatacak kadar tekrar yaptığı egzersizleri bilmeyiz. Bir öğrencinin dereceye girmesini kutlarız ama sınav sabahı aç karna çıkan evladın hikâyesini pek duymayız. Başarıyı yalnızca vitrindekilerden ibaret sanmak, hayatın gerçeğini görmemektir.
Gerçek başarı, düşmekten korkmadan yürümeye devam etmektir. Her “yapamazsın” sözüne rağmen kendine inanmak, herkes çekilirken senin sabretmendir. Belki de başarının en sade hâli, yılmadan denemeye devam edebilmektir.
Küçük Zaferler
Hayatta büyük başarılar kadar küçük zaferler de kıymetlidir. Bir anne için çocuğuna sıcak bir çorba yapabilmek, bir yaşlı için sabah yürüyüşünü tamamlamak, bir gazeteci için gerçeğin peşinde koşmak… Bunların hepsi birer başarıdır. Ama modern dünya, başarıyı madalyalara, rakamlara, manşetlere sıkıştırdı. Oysa başarının gerçek adresi vicdanlarımızdadır.
Bugün, büyük hedeflere ulaşamasanız bile attığınız küçük adımlar için kendinize teşekkür edin. Çünkü başarı, sadece ulaşmak değil; yolda kalmak, yön değiştirmek, yeniden başlamak ve kendini kaybetmeden ilerlemektir.
Son Söz
Unutmayalım: Başarı bir sonuç değil, bir süreçtir. Ve bu süreçte en önemli şey, kendin olmaktan vazgeçmemektir.