Babam PTT (Posta Telefon Telgraf) memuruydu. Altı kardeştik.
Geçiniyorduk.
Evimiz, arabamız, tatil programlarımız olmadı hiç ama aç da kalmadık…
Patates, soğan torbayla alınırdı. Portakal, elma kasalarla. Kavunlar da çuvalla. Evde el emeği et sucuğu yapılırdı. Pekmezler beyaz çarşaflara döküldüğünde izlerdik çocuksu bakışlarla. Ayran alırdık hayvan besleyen komşularımızdan kovalarla. Süt sağım zamanını öğrenmiştik, elimizde kaplarla beklerdik süt sağımının tamamlanmasını. Sıcacık götürürdük ev yolunda. Ceviz ve pestil akşamlarımızın keyifli zamanlarıydı kopararak yediğimiz…
Üretendik. Kendi kendimize yetendik. Üretmeyi severdik ve amaçlardık. Genç Cumhuriyetimizi geliştirmek, daha daha ileriye götürmek sevincimizdi ve amacımız…
Davranışlarımız doğaldı, ürettiklerimiz ve beslenmemizi sağlayanlar gibi…
Tamam. Anladık. Değişim ve gelişim olmak zorunda ve olmalı da. Ancak bu değişim ve adından da anlaşılacağı gibi GELİŞİMLER iyiden, güzelden ve doğrudan yana olmalıdır değil mi?
Teknoloji gelişti, bebeklerimizden başlamak üzere ESİR olduk. Oysa bize hizmet için değişti ve geliştiler…
Tıp ilerledi. Daha sağlıklı olalım, hastalıklara karşı mücadele gücümüz artsın diye. Ancak daha çok hasta olmaya başladık. Yeni yeni hastalıklarla buluşur olduk.
Çalışmayı sevmez olduk. Çalıştırmayı tercih ettik ve yollar aradık gerçekleştirmek için. Amacımız sadece para kazanmak ve günübirlik yaşamak oldu adeta…
Böylece ÜRETMEYEN insanın mutsuzluğu hastalığına yakalandık ve çaresini şimdilik bulamıyoruz.
Bulacağız. Çıkış yolu var. Umutsuz durum yoktur. Sancılı olacak elbette. Engebeleri aşacağız ister istemez…
“Korkma” diye başlayan İstiklâl Marşımız bize yol gösteren ilk pusulamızdır.
Ekonomiyi düzeltmek, günün görevidir. İktidarın temel bakış alanı olmalıdır. ÜRETMEK yaşamın her alanında atak yapmalıdır.
Halkın sabrı nereye kadar olabilir?
Karpuzu dilimle alan yurdum insanı, bahçede gördüğü limonu satın alamayan mahalle sakini, üreticide beş lira manavda elli lira olan meyveye bakmak istemeyen ve çocuklarına mahcup eve dönen kadınımız nereye kadar bekler?
Sağlıklı düşünmenin yolu sağlıklı beslenmekten geçiyorsa yönetenlerimiz hâlâ neyi beklemedeler?
Düşünmeyen insan tipini mi görmek isterler?
O, olmaz!
İlle de ÜRETMEK ve dolayısıyla da MUTLU olmak istiyoruz!