Hayatın en büyük öğretmenlerinden biri “denge”dir. Çoğu zaman farkında olmadan aradığımız, eksikliğinde huzursuzluk hissettiğimiz, varlığında ise huzur bulduğumuz bir kavramdır. İnsanın iç dünyasından toplumların işleyişine, doğanın kendi düzeninden ekonomilerin gidişatına kadar her yerde karşımıza çıkar.
Hayatın Her Alanında Denge
Bir insanın ruhsal dengesi, dış dünyaya bakışını doğrudan etkiler. Günlük koşuşturma, iş yükü, kaygılar ve beklentiler arasında bocalarken, içimizde bir denge kurabilmek çoğu zaman en zor sınavımız olur. İnsan, hem aklını hem kalbini dinlemeli; hem arzularını hem de sorumluluklarını aynı terazide tartabilmelidir. Zira içsel denge bozulduğunda, dış dünyadaki en küçük sorun bile büyüyerek bizi sarsar.
Toplumsal hayat da benzer bir hassasiyetle dengede kalır. Adalet ile özgürlük, hak ile sorumluluk, birey ile devlet arasındaki denge bozulduğunda huzursuzluk başlar. Bir toplumda bir taraf ağır bastığında diğer taraf ezilir, düzen zedelenir. Tıpkı terazinin hassas kefesi gibi, toplumların geleceği de bu ince çizgide korunur.
Doğaya baktığımızda ise denge kavramı çok daha yalın bir biçimde karşımıza çıkar. Su döngüsü, mevsimlerin değişimi, ekosistemin kendi döngüsü… Hepsi bir denge üzerine kuruludur. İnsan eli bu dengeye fazla müdahale ettiğinde ekosistem kırılır ve bunun sonuçlarını iklim krizi, kuraklık ve doğal afetlerle ağır şekilde öderiz.
Sonuç olarak denge, yaşamın her alanında abartıya kaçmadan, eksikliğe düşmeden ve aşırılıklardan uzak durarak kurulması gereken bir sanattır. Belki de mesele, dengeyi bir kere bulmak değil; hayatın her anında, küçük küçük dengeler kurabilmektir. Çünkü hayat, dengesi bozulduğunda insanı, toplumu ve doğayı en sert biçimde uyarır.