Katılım düşük, temsiliyet zayıf, üyeler sandıktan uzak. CHP’nin iç demokrasisini ayağa kaldıracak çözüm, delegeye değil, üyeye dayalı önseçimden geçiyor.

Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin en köklü siyasi partisi. Kuruluşundan bu yana yalnızca siyasal yaşamda değil, parti içi işleyişinde de demokrasi tartışmalarının merkezinde oldu. Bugün geldiğimiz noktada, özellikle delege sistemi üzerinden yürütülen kongreler, üyelerle örgüt arasındaki mesafeyi derinleştiriyor.

Katılım Sorunu: Tabelada Üye, Sandıkta Sessizlik

Resmî kayıtlarda bin üyeli bir mahalle teşkilatının delege seçiminde sandığa ancak yüz kişinin gitmesi sıradan bir manzara haline geldi. Yüzde 30’un altındaki bu katılım, aslında üyelerin süreçten ne kadar uzaklaştığını anlatıyor.

Peki neden?

Çünkü çoğu yerde kongreye tek aday ile gidiliyor. İlçe başkanlığında, mahalle delegeliğinde, hatta il kongrelerinde bile çoğu zaman “yarış” olmuyor. Üyeler, “nasıl olsa sonucu belli bir seçime” gitmeye gerek duymuyor. Katılım düştükçe meşruiyet zedeleniyor, partinin en temel taşı olan örgüt, kendi üyelerine yabancılaşıyor.

Unutulmamalı ki CHP’nin büyüklüğü sadece tarihinden ya da genel başkanlarından gelmiyor. Onu asıl ayakta tutan, yıllardır partiye inanan, aidatını ödeyen, sandıkta görev alan, mahallelerde kapı kapı dolaşan üyeleridir. Eğer onlar seçim sandığının dışında kalıyorsa, bu sadece teknik bir eksiklik değil, aynı zamanda duygusal bir kopuş anlamına gelir.

Delege Ağırlığı ve Parti İçi Oligarşi

CHP’nin delege sistemi, başlangıçta örgüt içi temsiliyeti artırmak amacıyla tasarlanmıştı. Ancak zamanla “delege ağalığı” dediğimiz bir yapıya dönüştü. Mahallelerde seçilen delegeler, ilçe ve il kongrelerinde belirleyici hale geliyor. Bu küçük grup, çoğu zaman geniş üye kitlesinin değil, belirli güç odaklarının tercihlerini yansıtıyor.

Böylece örgüt, canlı bir demokratik mekanizma olmaktan çıkıp, birkaç kişinin elinde sıkışan bir yapıya dönüşüyor. Yüzlerce üyesi olan bir ilçede, gerçekte sadece birkaç kişinin sözünün belirleyici olması, doğal olarak partide aidiyet duygusunu törpülüyor. CHP’nin yıllardır tartıştığı “örgüt neden güçsüz?” sorusunun cevabı tam da burada yatıyor.

Avrupa Deneyimleri: Tabanın Gücü

Avrupa’daki sosyal demokrat partiler, benzer krizlerden geçtiler. 1980’lerden itibaren birçok ülkede üyelerle bağların zayıflaması ve katılımın düşmesi tartışıldı. Çözüm ise basitti: delege yerine üyeye gitmek.

İngiltere Labour Party: Bugün parti lideri, doğrudan üyelerin oylarıyla belirleniyor. 2015’te Jeremy Corbyn’in sürpriz zaferi, bu sistemin tabanı nasıl harekete geçirdiğini herkese gösterdi. Corbyn’in adaylığı, klasik parti elitlerinin tercihinden değil, doğrudan üyelerin iradesinden çıktı.

İspanya Sosyalist İşçi Partisi (PSOE): Genel sekreter (parti lideri), üyelerin katıldığı doğrudan seçimle belirleniyor. Böylece örgüt, yalnızca dar bir kongre delegasyonunun değil, on binlerce üyenin sesini yansıtıyor.

Fransa Sosyalist Partisi: 2011’de cumhurbaşkanı adayını, parti üyelerinin ve destekçilerin katıldığı önseçimle belirledi. Bu uygulama, sosyalistleri yeniden ülke gündeminin merkezine taşımıştı.

Avrupa deneyimi gösteriyor ki, tabanı siyasete ortak etmenin en doğrudan yolu, her basamakta üyeye söz ve oy hakkı tanımak.

CHP İçin Çıkış Yolu: Her Basamakta Üyeye Önseçim

Bugün CHP’nin önünde iki yol var:

1. Delege sistemini sürdürmek ve yüzde 20 katılımla yapılan seçimleri “örgütsel demokrasi” diye sunmaya devam etmek.

2. Ya da Avrupa’daki kardeş partiler gibi, doğrudan üyelerin katıldığı kongrelere geçmek.

İkinci yol, hem partinin meşruiyetini hem de dinamizmini artıracaktır. Mahallelerden ilçe kongrelerine, il kongrelerinden kurultaya kadar her aşamada üyelerin iradesi öne çıktığında:

Katılım artar.

Üyeler partisine yeniden bağlanır.

Parti içi elitlerin değil, tabanın sesi belirleyici olur.

Bugün CHP’de sıkça dile getirilen “örgüt çalışmıyor”, “üyeler ilgisiz” eleştirilerinin cevabı da aslında burada gizli. Eğer üyeye sadece seçim günü oy vermek için hatırlanan bir figür rolü verilirse, tabii ki ilgisizleşir. Ama her kademede söz hakkı tanınırsa, o zaman sadece oy veren değil, partiyi sırtında taşıyan gerçek bir özne haline gelir.

Sonuç: Demokratik CHP İçin Demokratik Kongre

CHP’nin tarihi, Türkiye’de demokrasinin tarihiyle iç içe. Bugün de CHP’nin geleceği, örgütünü üyeleriyle barıştırmasından geçiyor.

Delege sisteminin yarattığı katılım düşüklüğü ve meşruiyet krizi artık göz ardı edilemez. Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi, CHP de üyeyle önseçim modeline geçmek zorunda.

Çünkü yüzde 25 - yüzde 30 katılımla seçilmiş bir delegenin değil, yüzde 100’ün temsilcisi olan bir örgüt Türkiye’ye umut olabilir. CHP üyeleri yıllardır bunun hayalini kuruyor. Kendi oylarıyla, kendi sözleriyle, kendi partilerini şekillendirmek. İşte gerçek demokrasi budur.

Ve unutulmamalı: CHP, üyelerini yeniden siyasetin öznesi yapmadıkça, halkı da ikna edemez.