Bir sabah uyanırsınız. Hava açık, güneş yüzünüze vurur. Gün sizin için bir sayfa gibi serilmiştir önünüze. Fakat Ne giyeceğinize karar veremezsiniz. Kahvaltıda ne yiyeceğiniz, hangi yoldan işe gideceğiniz, hatta belki de bugün hangi hayatı yaşamaya devam edeceğiniz konusunda bile içinizde bir huzursuzluk kıvıl kıvıl dolaşır.

Karar vermek…
Yaşamın küçük ve büyük çatallarında, devamlı bizden beklenen bir eylem. Fakat modern zamanlar bu eylemi doğal bir akıştan çıkarıp, yorucu bir zihinsel savaşa çevirdi. Artık karar vermek, bir seçim yapmaktan fazlası. Kimi zaman bir kimlik ilanı, kimi zaman ise kaybetme korkusuyla örülü bir vicdan muhasebesi.
Özgürlük çağındayız, evet. Ama bu özgürlüğün içinde neden bu kadar tutsak hissediyoruz?

Seçenek Çokluğu: Özgürlüğün Tuzaklı Yüzü

Geçmişte bir kişinin yaşamı birkaç seçenekle sınırlıydı. Mesleği, eşi, yaşam alanı… Bunlar çoğunlukla toplum, aile ve kaderin yönlendirmesiyle belirlenirdi. Bugünse kendilik düşüncesi benimseniyor. Seçebilme hakkımız var. Hatta daha fazlası: Seçmemiz bekleniyor. Doğru olanı bulmamız, “kendimize uygun olanı” seçmemiz, potansiyelimizin peşinden gitmemiz...
Fakat her seçeneğin içinde, seçilemeyenlerin gölgesi var.
Ve bu gölge büyüdükçe, karar verme eylemi zihni felç eder hale geliyor.
Bu durum, psikolojide "karar felci" ya da daha teknik adıyla "seçim paradoksu" olarak tanımlanıyor. Seçenekler arttıkça, karar verme süreci uzuyor; memnuniyet ise azalıyor. Çünkü her yeni seçenek, aynı zamanda yeni bir olası pişmanlığı doğuruyor.

Peki Neden Bu Kadar Zor?

1. Kaybetme Korkusu:
Seçmek aynı zamanda vazgeçmektir. Diğer tüm alternatifleri bir kenara bırakmak zor gelir. “Ya yanlış seçimse?” diye düşünürüz. Bu düşünce bizi yerimizde tutar, adım atmamıza engel olur.
2. Mükemmeliyetçilik:
Karar verirken çoğu kişi “en iyi, en doğru, en az pişman olacağım” seçeneği bulmaya çalışır. Bu da karar sürecini uzatır, bazen durma noktasına getirir. Yaşamın kendisinin belirsiz olduğunu unuturuz.
3. Toplumsal Baskılar:
Kendi sesimizi duymak giderek zorlaşıyor. Çünkü herkesin bir fikri var. Ailenin, arkadaşların, sosyal medyanın, hatta toplumun genel eğilimlerinin. Karar verirken çoğu zaman bu sesler bizim yerimize konuşur.
4. Kimlik Krizi:
Kararlar yalnızca anı değil, geleceği de şekillendirir. Hangi mesleği seçeceğimiz, hangi ilişkide kalacağımız, nerede yaşayacağımız... Bu kararlar bize “Ben kimim?” sorusunu da sordurur. Bu kimlik arayışı, karar sürecini içsel bir fırtınaya dönüştürebilir.

Kararsızlık Ne Yaratır?
Karar verememek, yalnızca bir durum değildir. Zamanla bir hayat biçimine dönüşebilir.
devamlı ertelemek, kaçınmak, emin olamamak, hareketsizlik... Bu döngü içinde insan kendine olan güvenini kaybedebilir. Zihinsel yorgunluk artar, duygusal belirsizlik kronikleşir. Kişi içsel olarak kendinden uzaklaşmaya başlar. Hayatın kenarında yaşamak gibi bir şeydir bu. Sanki her şey yaşanıyor ama hiçbir şey yaşanmıyordur aslında. Çünkü karar verilmemiştir.

Karar Kasını Güçlendirmek
Peki çözüm ne?

1. Küçük kararlarla başla.
Basit konularda hızlı kararlar almak, karar verme kasınızı geliştirir. Bugün ne yiyeceğine 3 saniyede karar ver. Karar verdikten sonra dönüp pişmanlıkla sorgulama. Bu, içsel otoritenizi güçlendirir.

2. Her kararda bir kayıp olur, bu normaldir.
“Her seçiş bir vazgeçiştir” klişe olabilir ama gerçek. Yaşam bir doğrular dizisi değil, deneyim alanıdır. Mükemmel kararı aramak yerine, hayatın içindeki öğrenmeleri seç.

3. Değerlerinle hizalan.
Ne istediğini bilmekten önce, neye inandığını bilmek önemlidir. Kararlarını bu değerlere göre vermeye başladığında, dış gürültüler azalmaya başlar.

4. Kararsızlığa şefkatle yaklaş.
Karar verememek, tembellik ya da iradesizlik değildir. Çoğu zaman derin korkuların, geçmiş travmaların, bastırılmış arzuların sonucudur. Bu yönünü fark etmek, çözümün ilk adımıdır.

Kendine Sorular

Yazının sonunda kendine şu soruları sormanı öneriyorum:
* Bir kararı verirken en çok neden korkuyorum?
* Bu karar gerçekten benim mi, yoksa bir başkasının sesi mi etkiliyor?
* Mükemmel olanı mı arıyorum, yoksa yeterince iyiyle barışmaya hazır mıyım?
* Bugün küçük de olsa neyin kararını verebilirim?

Sonuç Yerine: Karar, yaşama Dahil Olmaktır

Karar vermek cesarettir. Yalnızca seçenekler arasında seçim yapmak değil, aynı zamanda yaşamla aktif bir ilişki kurmaktır. “Hayır” diyebilmek, “evet” diyebilmek kadar değerlidir. Hatalı kararlar bile, kararsızlıktan daha öğreticidir.
Unutma: Hayat, bekleyenler için değil, karar alıp adım atanlar için akar.
Ve belki de en önemlisi…
Her karar, içinde biraz belirsizlik taşır. Fakat kişiyi güçlü yapan şey, bu belirsizliğe rağmen yürüyebilmektir.