“Aşkların ve İmparatorların Şehri” olarak bilinen Sagalassos, 1750 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek rakımlı antik kentlerindendir. 1706’da Fransız bir gezgin tarafından keşfedilen kentte, beş bin yılık bir geçmiş var. 2009’da Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren kent, Batı Toroslar’daki Akdağ’ın derin vadilerinde, yüksekliğinden ve sarp yamaçlarından dolayı gizli kalmış ve oldukça iyi korunmuştur.

Burdur’un Ağlasun ilçesindeki Sagalassos’u arkeoloji meraklılarının ziyaret etmesi için o kadar çok neden var ki kentin sütunlu caddesinde yürüyerek antik dönemin içinde tarihi bir yolculuğa çıkmak ve aslına uygun başarılı bir şekilde ayağa kaldırılan Antoninler Çeşmesi’nden, doğal kaynaklarından akan suyu içmek, Sagalossos’u görmeniz için yeterli sebeplerden sadece birkaçı olmalı.

Kentin tarihi çok eskilere uzansa da, ortaya çıkarılan eserlerin çoğu Roma Dönemi mimarisinin en iyi örnekleri olarak karşımıza çıkıyor. M.S. 7. yüzyılda yaşanan büyük depremden sonra toprak altında kalan Roma yapıları, günümüze kadar korunarak gelmiş. Bu yönüyle Pompei’yi çağrıştırdığını söyleyebiliriz. Nasıl ki Pompei, patlayan Vezüv Yanardağı’nın lavları altında kalıp günümüze ulaştıysa, Sagalassos da depremin oluşturduğu erozyonun yol açtığı toprak örtüyle günümüze kadar neredeyse bozulmadan ulaşmıştır. Yüksek rakımda olması ve üzerine başka yerleşimlerin yapılmaması da Sagalassos’un bakir kalmasının bir başka nedeni.

MÖ 1000’lerde Frigler, M.Ö. 700’lerde Lidya’nın sınırları içerisinde kalan Sagalassos’ta, Büyük İskender’in M.Ö. 333’te şehri talan edip kendi hakimiyetini kurmasına rağmen Helen uygarlığı’ndan pek eser yoktur. Kent, M.Ö. 133 yılında Roma’nın emri altına girer ve her yönüyle, mevcut eserleriyle tipik bir Roma kenti haline dönüşür.

1991’den beri kazı yapılan Sagalassos, antik dönemde Pisidia olarak bilinen bölgede yer alır. Kentte ayağa kaldırılmış eserlerden bazıları şunlardır: Binlerce yıldır suyu akan Antoninler Çeşmesi, Hadrian Çeşmesi, Severuslar Çeşmesi, Tiberius Kapısı, imparatorluk kült alanı, hamamları, agoraları, macellum (gıda pazarı), sütunlu cadde, dans eden kızlarla bezenmiş heroon, meclis binası, Aziz Mikael Bazilikası, Stadyum içinde Şehitlik Bazilikası, Neon Kütüphanesi, Dor Tapınağı, tiyatro, nekropol, İskender Tepesi vb.

Saydığımız eserlerin hepsinin ayrı bir önemi var ama Antoninler Çeşmesi’nin de neredeyse İçinde bulunduğu Sagalassos’un bile şöhretini aşan bir hikayesivar. M.S. 160-180 arasında yapılan çeşme, imparatorlar sülalesi Antoninler’in adını taşıyor. Kentte yerel aristokratlar, imparatorlara adanan antsal yapıları finanse etmeye başlıyorlar. Bu yapılar da daha çok nympheum (çeşme yapısı) olarak karşımıza çıkıyor. Nympheumların arka duvarlarındaki nişlerde imparator ve Olympos tanrıları heykelleri sergilenir. Prestij için yapılan çeşmeyi heykeller süslüyor. Bu nympheumlardan en zengin bezenmiş olanı, yapımında yedi farklı renkte taş kullanılan yukarı agoradaki Antoninler Çeşmesi’dir. 28 metre uzunluğa, 9 metre yüksekliğe sahip çeşmenin önünde 81 metreküplük de bir havuz vardır. Hristiyanlık inancına geçildikten sonra tüm tanrı heykelleri bu çeşmenin haznesine parçalanarak atılır. Daha sonraki dönemlerde bu heykellerin tamamı çeşme haznesinden çıkarılarak restore edilip çeşitli yerlere gönderilir. Çeşmede kopyaları olan heykellerin orijinalleri, Burdur Müzesi’nde sergilenmektedir.

M.S. 610 yılındaki depremde, çeşmenin podyum kısmının dışında tamamı yıkılır. Erozyonla üstü örtülen çeşme 2010 yılında tekrar ayağa kaldırılır. Çeşme bugün yine antik dönemlerde olduğu gibi aynı kaynaklardan beslenerek, şelaleyi andırır şekilde çağlayarak akmasını sürdürüyor. Dünyada, antik dönemlerden kalma bir çeşmenin aslına uygun ve su kaynaklarının akışı sağlanarak ayağa kaldırılması, arkeoloji dünyasında az rastlanır bir örnektir.

Ayağa kaldırılan eserlerden birisi de Heroon’dur. Onurlu bir kahramana ait - Bu kahraman Büyük İskender olabilir - anıt mezarlar olarak karşımıza çıkan heroon, korinht düzenindeki sütunlarıyla ve on beş metre yüksekliğiyle oldukça etkileyici bir yapı. Heroon, birbirinin eteklerinden tutmuş dans eden on dört kızın betimlendiği figürlerle çevrelenmiş.

İkinci yüzyılın başında Hadrian zamanında yapılan hamam, Anadolu’da bulunan en eski Roma hamamlarındandır. Üç katlı ve dört bin metrekarelik hamamın sıcak odalarının duvarları kırk ton afyon mermeriyle kaplıdır. Hamamın içinde bulunan heykel parçaları birleştirildiğinde, beş metre boyunda İmparator Hadrian heykeli ortaya çıkmıştır. Hamamın mermer salonu ve imparatorluk salonunda, devasa büyüklükte heykeller varmış. Hristiyanlıkla birlikte bu heykellerin bir kısmı kireç elde etmek için yakılmış maalesef.

Sagalassos’taki etkileyici yapılardan biri de depremde sahne bölümünün tamamen yıkıldığı ihtişamlı tiyatrodur. Dünyanın en yüksek rakımlı tiyatrosu olarak da gösterilir. Chares Fellows “Küçük Asya’da Bir Seyahat Güncesi” adlı kitabında, 1839’da gezdiği antik kentin tiyatrosunu, “M.S. 120’de yapılmış dünyanın en yüksekteki tiyatrosu… Yükselen tepenin yamacında, bugüne dek gördüğüm veya duyduğum tiyatroların en zarifi ve güzeli yer alır.” diye betimler. Bölge halklarının da katıldığı dinsel törenlere ev sahipliği yapan 9000 kişilik tiyatro, kentin ihtiyacının çok üzerinde bir büyüklükte inşa edilmiş. Antik tiyatronun çıkışında sağ taraftaki Geç Helenistik Çeşme’den içeceğiniz buz gibi su, tiyatroyu gezerkenki yorgunluğunuzu giderecektir.

Tiyatro dönüşünde Geç Helenistik Çeşme’nin hemen arkasındaki Neon Kütüphanesi de kesinlikle gezilmeye değer. 120’li yıllarda zengin bir aie tarafından yaptırılan kütüphanenin zemini iki mozaikle kaplı. Bunlardan birisinde Akhilleus’un Troya Savaşı’na katılması betimlenmiş.

Sagalassos’u antik kentler içerisinde bu kadar önemli kılan birden çok neden var aslında. Kentin yüksek rakımda oluşundan güvenli oluşu, değerli madenlerin ve önemli su kaynaklarının kent yakınlarında olması, bunlardan sadece birkaçı. Yine çok kaliteli kil yataklarının oluşu, Sagalassos’u döneminin beş büyük seramik üretim merkezinden biri haline getiriyor. Bütün bunların bir araya gelişi kenti, Psidia’nın en güzel ve en zengin kenti olmasını sağlıyor.

Sagalassos’taki kazı alanını gezerken rastladığım Leuven Katolik Üniversitesi’nden Kazı Heyeti Başkan Yardımcısı, Süleyman Demirel Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr Peter Talleon tüm mütevazılığıyla, işini gücünü bırakarak - işin doğrusu yaptığım yüzsüzlükle kopardığım kısa röportajıma - çok değerli bilgilerini bizlere aktarmaktan çekinmedi. Kendisi Sagalassos’la ilgili bilgilere geçmeden önce, her yerde antik kent olmasından dolayı arkeolojik açıdan çok şanslı bir ülke olduğumuzu hatta bunun abartılı bir zenginlik olduğuna dikkat çekti. Peter Talleon, Avrupa’da erken dönemde kentleşme olmadığını, bunun ancak Ortaçağ’da gerçekleştiğini, bizde ise kentleşmenin antik çağda gerçekleştiğini ifade etti. Sagalassos’la ilgili olarak da karanlık çağda, Orta Bizans Dönemi’nde kentteki insanların aşağıya Ağlasun’a indiklerini söyledi. Erken Osmanlı Dönemi’nde de Ağlasun’da sadece iki kişi kaldığını, Ağlasun’un ancak 18. yüzyıldan sonra bir köye dönüşüp yerleşimin olduğunu söyledi. 13. yüzyıldan sonra her şeyin değiştiğini söyleyen Peter Talleon, 1205’te Selçuklular’ın Sagalassos’taki İskender Tepesi’ni alıp Orta Bizans Dönemi’ne ait kaleyi yakıp yıkması üzerine, kentteki halkın başka yerlere taşındığını ifade etti. Yapılan dna analizi sonucunda da kente daha sonra Anadolu’nun başka bölgelerinden insanların yerleştiğinin tespit edildiğini söyledi. Sagalassos halkının kenti terk ettikten sonra nereye gittiğinin hala bilinmediğini de ifade etti. Kendisine bu yoğun iş temposuna rağmen bize ayırdığı zamandan dolayı şükranlarımızı sunarak kazı alanından ayrıldık.

Arkeolojiye mimariye ve sanata meraklıysanız, “Sagalassosluların en onurlu kenti, Romalıların dostu ve müttefiki olan ilk Pisidia kenti”ni gezmek için onlarca neden bulacaksınız kendinize. Büyük İskender’in ve depremlerin yıkamadığı iki bin yıl öncesinin bu büyüleyici kentinde amacınız tarihe dokunmaksa, bir ihtişama şahitlik etmekse ve zamanın iki bin yıl önce donduğuna tanıklık etmekse, Sagalassos’a tez zamanda gidin ve bedeninizi tarihin akışına teslim etmekten bir an olsun çekinmeyin.