Günümüzde sosyal medya kullanmayan kişi sayısı neredeyse yok denecek kadar az. Hepimiz çeşitli uygulamaları kullanıyor ve düzenli takip ediyoruz. Dünyada olan bütün gelişmeler, haberler ve yenilikler sosyal medya ile bizlere ulaşıyor. Sosyal medyanın sıkı kullanıcısı olmamızın nedenlerinden biri de merak duygusu. Tanıdığımız veya tanımadığımız kişilerin hayatlarını paylaşmaları ve bizim buna şahit olmamız merak duygumuzu bastırıyor. Başkaları nerede? Ne yapıyor? Bu soruların cevaplarını bulmak için sosyal medyayı oldukça yoğun kullanıyoruz. Ancak bu durum kimi zaman birtakım olumlu ve olumsuz sonuçlar da doğurabiliyor ve toplum ruh sağlığını etkiliyor.

Sosyal medyada oluşan birtakım algılar var. Örneğin; güzellik algısı, sürekli mutluluk hali, kusursuz ilişkiler ve hayatlar gibi... Bu algılar gerçekçi olmamakla beraber sosyal medya aracılığıyla bireylere oldukça gerçekmiş gibi yansıtılıyor. Bu sayede bireyler kendilerini ve hayatlarını takip ettikleri kişilerle kıyaslamaya başlıyorlar. İnsanlar dış görünüş, kilo, estetik gibi durumlardan oldukça etkileniyorlar. Kendilerini çirkin bulmaya başlayabiliyorlar. Zayıflık ve estetik ön plana çıkıyor. Bu da takipçi tarafındaki kişilerde yeme bozuklukları, beden algısı bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkları doğurabiliyor. Bir diğer taraftan başkalarının sürekli seyahat ediyor olmaları veya sonsuz bir mutluluk içerisindelermiş gibi gözükmesi de kişinin kendi hayatını sorgulamasına neden olabiliyor. İlişkilerde beklenti oluşuyor. Başka çiftlerin birbirlerine yaptıklarını gördükçe, partnerler birbirlerinden daha fazlasını istemeye başlıyor ve istekleri gerçekleşmeyince tartışmalar ortaya çıkabiliyor.

Sosyal medyanın toplum ruh sağlığına etkisi oldukça büyük. Genellikle, aşırı sosyal medya kullanımı ve bu kıyaslamalar depresyon ile sonuçlanabiliyor diyebiliriz. Başkalarının sürekli mutlu olduğunu görmek kişilerde mutsuzluk, hayattan keyif almama, isteksizlik ve ilgisizlik gibi belirtilere sebep oluyor. Birey kendini içe kapatarak depresif hissediyor. Aynı zamanda, yukarıda söz ettiğim gibi çocuk ve ergenlerde yeme bozuklukları ortaya en sık çıkan durumlardan birisi. Toplum genel olarak özgüvensiz, değersiz ve keyifsiz hissetmeye başlıyor.

Sosyal medyanın yaygın kullanımı gençler tarafından olduğu için bu gibi durumlardan en çok etkilenen de onlar oluyor. Özellikle ergenlik döneminde sosyal medyada oldukça vakit geçiren bireyler ruh sağlığı da en çok etkilenen kişiler oluyorlar. Bu noktada çocukların ve ergenlerin sosyal medya kullanımını kontrol altında tutabilmek oldukça önemli. Ailelerin veya bakım verenlerin kimi uygulamalara veya kimi bölümlere erişim kısıtlamaları getirmeleri, sosyal medya kullanımı için zaman aralığı belirlemeleri, çocukları ve gençleri fiziksel aktivitelere yönlendirmeleri gerekiyor. Yetişkinler ise takip edeceği uygulamaların onlara fayda sağlar nitelikte olmasına dikkat etmeli ve zaman kısıtlaması kullanmalıdır.

Burada unutulmaması gereken noktalardan biri ise sosyal medyada gördüğümüz her hayatın, her şeyin gerçeği yansıtmamasıdır. İnsanlar paylaşmak istediklerini paylaşırlar ve biz sadece o kadarını görürüz. Bu yüzden bize etkisini düşürebilmekte bu duruma bakış açımızla oldukça etkilidir.

Bir diğer açıdan baktığımızda sosyal medyanın kullanım amacı ve şekli toplum ruh sağlığını etkilemesine yön verebilir. Psikolojik rahatsızlıkların ön plana çıkmasına neden olan bu kullanım şekli daha pozitif bir noktaya evrilebilir. Burada demek istediğim, sosyal medyayı toplum olarak bize fayda sağlayabilecek noktalarda kullanmak. Elbette ki vakit geçirmek için de kullanacağız ama bunu bilgi ve deneyimlerimizin paylaşımı veya toplumu bilinçlendirmeye yönelik uygulamalarla sağlayabiliriz. Kendimize bir şeyler katmak, bilinçlenmek ve öğrenmek için kullandığımızda özgüvenimiz de yerine gelecek ve kendimizi yetersiz hissetmeyeceğiz.