Özellikle, yaşadığımız şu son birkaç yıl içinde oldukça garip ve bir o kadar da ilginç bir ülke olduğumuzu söylememiz abartılı bir söylem olmayacaktır. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, Türkiye’nin hemen hemen her gün baş döndürücü bir hızla değişen ve ulus olarak hızına ayak uydurmakta adeta zorlandığımız toplumsal gündemidir. Toplum olarak hemen hemen her gün yaşadığımız ve büyük bir çoğunlukla tanık olduğumuz gibi, toplumsal gündemimize adeta bir bomba gibi düşen ve şok etkisi yaratarak dalga dalga yayılan haberler almadığımız günümüz neredeyse geçmiyor gibi. Bunun en son örneği, İstanbul 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, CHP’nin 8 Ekim 2023 tarihli İstanbul il kongresini iptal ederek İl başkanı Özgür Çelik ve yönetim kurulunu görevden alması ve yerlerine Gürsel Tekin dahil olmak üzere beş kişilik bir “kayyım heyeti” veya kimilerine göre “çağrı heyeti” ataması kararına ilişkin haberler oldu. Söz konusu Mahkeme kararına ilişkin haberler duyulmaya başladığı andan itibaren toplumsal ve siyasal gündemimiz allak bullak oldu. Kimi televizyon yorumcularından öğrendiğimize göre, borsada ciddi düşüşler ve döviz fiyatlarında önemli yükselişler yaşandı. Ve deyim yerindeyse ülkemiz kamuoyunun hemen hemen tamamı bu olaya odaklanmaya başladı. Doğal olarak bu hiç alışılmamış, beklenmeyen ve çok şaşırtıcı olayın uluslararası yankıları ve yansımaları da oldu. Elbette ki söz konusu bu mahkeme kararı, başta hukuksal ve siyasal olmak üzere ekonomik, sosyal ve tarihsel boyutlarıyla çok yönlü olarak tartışılmaya başlandı. Tartışmanın konusu bir mahkeme kararıdır. Yani konu hukuksaldır. Ancak, bu hukuksal kararın, siyasal alanda çok önemli ve deyim yerindeyse Türkiye’de hayli uzunca sayılabilecek çok eski tarihlerden beri yerleşmiş olan tüm siyasal yapıyı ve siyasal sistemi baştan başa etkileyebilecek sonuçlar doğurması olasılığı bulunmaktadır. Söz konusu mahkeme kararının bu özeliği nedeniyle çok iyi irdelenmesinde büyük yararlar bulunmaktadır. Bilindiği üzere, Türkiye’deki yargı sistemi, yargılama alanları itibariyle 4’e ayrılmıştır. Bunlar Adli Yargı, İdari Yargı, Hesap Yargısı ve Seçim Yargısı’dır. Söz konusu olayımızda, yargılama konusu olan ihtilaf bir il kongresi yani, seçimle ilgili bir olay olduğuna göre bu ihtilafın öncelikle seçim yargısında yani, hiyerarşik olarak İlçe Seçim Kurulunda, İl Seçim Kurulunda ve en son ve nihai yargı mercii olarak da Yüksek Seçim Kurulu’nda çözümlenmesi gerekirdi. Oysa, İstanbul CHP İl Örgütüne kayyım ataması kararı, Seçim Yargısı tarafından değil, Adli Yargının ilk derece mahkemesi tarafından verilmiştir. Bu karar, eğer hukuki ayrıntıları kısmen CHP’nin İstanbul İl Kongresi davasından farklı özellikler taşıyan; Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin; MHP'nin 20 Haziran 2017 tarihli ve 19 Haziran 2016'da yapılan MHP’nin olağanüstü genel kurulunu iptal kararını saymazsak Türk Hukuk tarihinde, seçim sonuçlarına ilişkin olarak adli yargı tarafından verilmiş olan ilk karardır. Söz konusu kararın yasallığı ve meşruluğu bu nedenle tartışma konusu olmuştur. Ve aynı kararın, siyasi çevrelerde ve hukukçular arasında neden ve sonuçlarıyla birlikte daha uzun yıllar boyunca tartışma konusu olacağı hususu da şüphesizdir. Kanımca, İstanbul 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, İstanbul CHP İl Örgütüne kayyım ataması kararı öncelikle seçim yargısında görülmeden adli yargıda görüldüğü ve ihtilaf konusu olayın Asliye hukuk mahkemesinin tanımlı görev ve yetkileri arasında sayılmadığı için bu karar yasal değildir. Aynı karar, bu ve benzeri nedenlerle kamu vicdanında da yer bulmadığı ve kamu vicdanı tarafında haklı ve yerinde görülmediği için meşru olarak da kabul edilemez. Söz konusu karara ilişkin çeşitli siyasetçiler ve hukukçular tarafından çeşitli açıklamalar yapılmaktadır. Bunlar arasında İstanbul Barosu tarafından yapılmış olan açıklama, görevli ve yetkili bir uzmanlık kuruluşu ve meslek örgütü tarafından yapılmış olması nedeniyle büyük önem taşımaktadır. Söz konusu açıklamasında İstanbul Barosu, belediye ve partilere kayyum uygulamasıyla ilgili olarak “Uygulamanın demokrasiye vurulmuş ağır ve öldürücü bir darbe olduğunu vurgulamıştır. Aynı açıklamasında İstanbul Barosu "Siyasi Partiler Kanunu uyarınca parti kongreleri, ilçe seçim kurulu hâkimi gözetiminde yapılır ve süresinde yapılan itirazlar hâkim tarafından kesin olarak karara bağlanır. Söz konusu kararlar, yalnızca Anayasa’nın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulu tarafından kaldırılabilir. Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları kesindir. Bu çerçevede, asliye hukuk mahkemelerinin verdiği iptal kararları açık bir görev gaspıdır ve yok hükmündedir" şeklinde ifade ettiği hukuksal değerlendirmelerine yer vermiştir. Kanımca bu değerlendirmeler, söz konusu ihtilafın hukuksal özünü oluşturmaktadır. Çeşitli siyasi ve hukuki yorumcular, bu kararın; 15 Eylül’de görüşülecek olan CHP’nin 38. Olağan Kurultayı'nda şaibe iddiasıyla açılan davada mutlak butlan kararının çıkacağının bir habercisi olarak yorumlamaktadırlar. Eğer böyle bir karar çıkarsa, CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partinin başına geçecek ve partiyi yeniden kurultaya götürecektir. Eğer, Türk siyasal hayatında bugüne kadar eşi ve benzeri görülmemiş ve inanılması oldukça güç olan böyle bir senaryo hayata geçerse bu durum CHP içerisinde belirsizliklerle dolu sancılı ve çalkantılı bir sürecin başlamasına neden olacaktır. Söz konusu bu sancılı süreç sanılmasın ki, yalnızca CHP’yle ilgilidir. Eğer, siyasi partilerle ilgili böyle bir teamül oluşursa; aynı durum muhalefetteki tüm partilere sirayet edebilir. Ve Türk siyasal hayatı topyekûn bir kaosa sürüklenebilir. Böyle bir kaos, ülkemizdeki demokratik yaşam için de büyük bir tehdit ve tehlike oluşturabilir. Soruna CHP açısından bakacak olursak; Unutmayalım ki, 102 Yıllık köklü bir tarihe, ülke çapında yaygın bir örgüte, bir milyondan fazla bir üyeye sahip olan ve 31 Mart/2024 Yerel Yönetim seçimlerinde en çok oyu ve belediyeyi kazanarak Türkiye’nin birinci partisi olmayı başarmış olan CHP, yaratılmak istenen böyle bir hukuksal karmaşaya karşı elbette ki hukuksal ve siyasal mücadelesini verecek ve bir şekilde yapay olarak yaratılmak istenen bu sancılı süreçten güçlenerek çıkma beceresini ve ustalığını gösterecektir. Bu beceri ve ustalık, köklü tarihinde kapatılmak ta dahil olmak üzere nice badireler atlatmış olan CHP’nin genlerinde mevcuttur. Elbette ki ülkemiz, bu sancılı ve karanlık süreçleri de aşacak ve bir gün mutlaka aydınlık günlere kavuşacaktır. Hukukun arkasından dolanarak bu sancılı ve karanlık süreçleri hazırlayanlar ise tarihsel arşivlerin tozlu raflarında kaybolacaklardır. Ne diyordu konuya uyan ünlü atasözümüz: “Sel gider, kum kalır.”
Trend Haberler

Cuma günü Türkiye'ye giriş yapacak! Büyük patlama yaşanacak

Zeytinyağı fiyatları düşüşe geçti! İşte yeni etiketler

Bölge Ekonomisine Katkı: Mersin’e Modern Muz ve Mango Seraları Geliyor

Adalet Bakanlığı’ndan Beklenen Duyuru: 5 Bin Personel Alınacak! Adalet Bakanlığı personel alımı sonuçları açıklandı mı?

Mersin'de zehirsiz üretim başladı! Artık herkes bu markayı alacak

Balıkçı Köyünden Akdeniz’in Ticaret Üssüne: Mersin’in Bilinmeyen Hikayesi